O günün sabahına uyanırmış gibi uyanmış olmayı ne kadar çok isterdim bugün, tahmin edemezsin. Yapılması gereken ne varsa yapsanda bazen, kaybedersin. Ve bazen hiçbir şey yapmadan kaybetmiş olmayı diliyor insan, hiç eksilmeden… Bomboş duvara gözlerimle resmini çizdiriyor aklım. Nefes alışlarım hızlanıyor, dokunurken hayaline ellerim alevler içinde, parmaklarım acıyor. Yüreğim deliye vuruyor, kaç çelişkiyi katlettim sokaklarımda, takati kalmamış kılını kıpırdatmaya, hala seni savunuyor çaresiz bir umut, sonunu gözlüyor ufukta, güneş ne zaman doğar, zamanını aşmış zaman, haddinden daha bir karalık yolların. Tam bittiğini sanarken, kendimle kaldığım bir kalabalık, tek sahip olduğun giderek büyüyen büyüdükçe güçlenen adı konmamış garip bir his. Nasıl sirkeleyip uyandırıyor sana hiç acımadan, umursamadan. Hiçbir şey aynı değil saatler, tarihler… Ben hala aynı hala bir defter elimde, kalem, bardağımdaki çayı soğutuyorum. Çekip gitmeye kalkıyorum bırakmıyor yakamı, yapışmış, yüzsüz halden anlamaz sensizliğim. Kendimi götürmediğim diyarlar sorguluyorum, kendimden geçtiğimde bana hep sen kalıyor yani kaçtıkça yaklaşıyorum, yaklaştıkça daha bir uzuyor yollar, varılması, geçilmesi imkansız gibi. Giden kaybederdi hani, demek ki zafer benimdi ama kazandığım bu sensizlik hiçte adil bir ödül değil. Düşününce en büyük lanetimdi düşünebilmek ve çaresizliğimi edebileştiren kelimeler…