Buraya nasıl geldiğimi bende bilmiyorum..
Kalbimi arı kovanından kurtarıp gelmişim.İdare et bir kaç iyi huy az da samimi hisler kurtarabildim .Ben sana ilk baştan gelecektim affet bırakmadı yokluk tufanları.Yüksek bir dağa çarpıp sersemlemişim.Yıllarca baygın halde uyuya kalmışım.Ben sana geldim aslında bir ara. Ama o ben miydim çözemiyorum…Nehir olmuş akıyordu kalbim heyecandan sana gelmek için derken tanımadığım insanlar baraj yaptı içime.Yer altından geçen elektrik kabloları içimdeydi sanki ve seni o kadar yüksek voltta özlüyordum ki hala yaşıyor olmamın akla izahı yoktu…
Olanların yeni farkındayım anesteziden bir kaç saat sonra..Kalbim durmuş anlattıklarına göre bilmem kaç dikiş duygularımda. Belki mucize ben sana geliyorum.Karmaşalar , insanlar ,kavgalar, bıktığımı bile farketmemişim. Sana gelişimin her santimi bir bedeldi sanki ve hipotekli bir hayattı bana sunulan.
Ben senden hiç gitmemişim aslında aramıza göktaşı düşümüş ve oluşan çukura gözyaşların birikmiş.Sana ulaşmak için yıllarca yüzmüşüm yorulunca dibe çökmüşüm bir balina yutmuş zar zor kıyıya vurmuşum … Yani başa dönüp duran bir masal sana gelişim.
Sana gelmek hayli gün sürdü. Dört bin iki yüz kırkaltı istaston,alt yüz yirmi dört terkedilmiş şehirden sonra sendeyim.Onlarca yoldan sonra kaçamadığım iç savaşın yorgunluğu,başıma gelenlerini mayhoşluğu…Hal i pür melalim sana doğru gelmekle dağılmakta.Sen son şehirsin.Onlar peşimde ben senin şehrindeyim. Sonsuz demek sen demek.Sensiz demek son demek.
Ben sana geldim çünkü her viraj sana dönüyordu ve yüksek kanyonları nefes nefese atlattım ölmekten korkmadım çünkü ölen her beden ruhu özgür kılıyordu..