Kendimi herhangi bir zamana ve evet herhangi bir yere ait hissedemediğimden olsa gerek bütün yaşamım boyunca zamanın hızla akıp geçmesini düşledim. Çünkü hiçbir şey tam olması gerektiği gibi gelmiyordu bana.
Bunun sonunun ölüme gittiğini bile bile düşledim, evet!… Ölümün gölgesindeki sonsuzluğun esrarı ve ölmek hissine olan merakım beni zamandan koparıp daha çok içine çekiyordu her seferinde.
Aslında düşlediğim zamanlarda oldu ama bahsettiğim şey yanlış anlaşılmasın, intiharı düşlemiyordum. Sadece zamanın kumandasını elime geçirip hız ayarlarıyla oynamak istiyordum, hedefe olabilecek en hızlı şekilde ulaşmaktı yani amacım.
Bir zamanlarsa içten içe zamanın durmasını dilerken bulmuştum kendimi. Böylece kalsam diyordum sonsuza dek!, hayatımdan hiçbir şey değişmese, hiç kimse eksilmese. Sonra bir ses avazı çıktığı kadar bağırıyordu…
Ne dediğini bile anlamıyordum… Bütün düşlerim bu kez evrene kafa tutuyordu ilk defa bir ana aitsem diyordum, bir daha bırakmam, tutunuyordum ama tutamıyordum zamanı…
Yine de vazgeçmiyordum, vazgeçemiyordum. Sonra bir şey oldu. Tüm umudumu kaybettim, inancımı da.
Hızlı geçmesini düşlerken kaybettiğim herkesten ve her şeyden özür dileyecek oluyorum. Duymuyorlar. Ve zaman dursun dediğimde umursamadığım herkesden af dilemek istiyorum. Yapamıyorum.
Artık zaman aksa da bir, herşey olduğu yerde kalsada. Tatsız, tuzsuz. Ve artık sesim çıkmıyor benim. Konuşmamın en çok gerektiği yerde ıssızlık çöker üzerime. Hiç konuşmayacak gibi.
Zamanın durmasını isterken vazgeçtiğim gelecekleri hatırlıyorum, gelmiyorlar…
Düşünüyorumda, ihtiyacın olduğunda yitirirsin ya her şeyi ve aramazken bulursun, neden?
Soruyorum kendime ve soracağımda yüz defa daha neden?
Şimdi tüm zamanlarımı yanıma alıp ait olduğum yere gitsem. Bu dünyaya ait değiliz hiçbirimiz.
Ve söz! Bir gün o kumandayı bulduğumda doğru geceye uyuyup varsa doğru güne uyanacağım veya uyanmayacağım bilmiyorum…
Ne olursa olsun bu kez kendi istediğim olacak.