Altıyüz yıllık koca imparatorluk bünyesinde huzur, mutluluk içinde yaşamış olan balkanlar; Osmanlı fetret devrinde yıllarca başsız kalmasına rağmen hiç dağılmamıştır. Makedonya, Arnavut, Bosna Hersek, Sırbistan gibi ülkeler refah ve huzur içinde yüzyıllarca yaşadılar.Derken Osmanlı’nın gerilemesi ve parçalanması ile müslüman balkan ülkeleri de kendi hallerine bırakıldı. Osmanlı kendi derdine yanmaya başladı.Bunlar arasında en çarpıcı ülkesi şüphesiz Bosna’dır.. Balkanların garip, mazlum, çilekeş, fedakar, kahraman, yiğit bir ülkesidir..Kalbimizde yaradır. Bilge kralın alem-i islama hediyesidir.. Bosna denilirde Bilge Kral’dan söz etmemek olur mu? Aliya İzzetbegoviç.. Bosna demek Aliya demek, Aliya demek Bosna demek… İkiyüzbin şehid vermiş bir mücadelenin sonunda bağımsızlığına kavuşmuş çilekeş ülkedir Bosna..Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Sırplar ve Hırvatların toprak paylaşımı için yaptıkları savaşlarda ezilen ve ölen hep müslüman Boşnaklar olmuştur. Zamanı ve olayları şiddetli ve derin bir şekilde analiz edebilen Aliya; madem ölüyoruz bir gaye uğruna ölelim deyip bağımsızlık hareketlerini başlatmış ve sonuçta ağır bedeller ödeyerek Bosna’yı bağımsızlığına kavuşturmuştur. Bosna, 20.yüzyılın sonlarına doğru yaklaşılırken Avrupa’nın göbeğinde bir vahşete tanıklık etmiştir. Bu vahşetin adı Srebrenitsa’dır. Tarih 1995 Temmuz ayı. Ratko Mladiç adlı Sırp asker komutanlığında ordu Srebrenitsa’ya girmiş ve 8 bine yakın Boşnak erkekleri kamyonlara doldurup şehrin dışında katletmiştir. Demokrasiden ve insan haklarından dem vuran Avrupa’nın kurmuş olduğu BM ve NATO gibi kuruluşlar seslerini dahi çıkarmamış, üç maymunu oynamışlar üstüne kendilerine sığınmış olan Boşnak halkını bu kasaba teslim etmişlerdir. Bu katliam tarihin sayfalarına kanla yazılmıştır:SREBRENİTSA KATLİAMI. Tek suçları müslüman olmaları ve yüzyıllarca balkanlara hükmetmiş bir imparatorluğa olan bağlılıklarının devam etmesidir. Bosna da yıllarca kardeşçe yaşamış olan milletlerin Birinci Dünya savaşı ile birbirlerinin boğazlarını sıkmaları ve sonucunda kimsenin kazanamaması hazin bir durumdur. Bunu uygar olan ama kültürden zerre miktar nasip almamış olan Avrupa, Rusya, ABD kendilerine ait olan silah lobilerini, faiz lobilerini ayakta tutmak ve diğer milletleri boyundurlukları altına alma düşüncesi ile yapmışlardır. Küresel güç olma sevdasıyla barbarlıkta Roma’ya dahi taş çıkartan bu küresel güçler Bosna’yı kendi talihine ve kaderine bıraktılar. Biliyorlardı ki Bosna’nın kaderi güzel olacaktı. Hırvat Ustaşaları ve Sırp Çetnikleri bağımsızlıkları için savaşırken arada ölüme giden ve zorla götürülen hep müslüman Boşnaklar olmuşlardır. Mazlum, garip, mağrur, direnişin simgesi olan Bosna yüzbinlerce şehit verdikten sonra bağımsızlığına kavuşmuş ve bu bağımsızlığını başta şehidlerine, şanlı ordusuna ve bilge kral Aliya İzzetbegoviç’e borçludur. Bu şanlı zafer şüphesiz Aliya’nın ve dava arkadaşlarının İslamiyet’e olan bağlılıkları, davaya olan inançları ve şüphesiz zamanın siyasetini iyi okumalarından kaynaklandı desek yanlış olmaz. Aliya ve dava arkadaşları mücadelelerinin her safhasında İslamiyet’i ön planda tutmuşlar İslam’ın şanını yüceltmek için uğraşmışlardır.Bu durum onları başta Bosnalı müslümanlar ve tüm müslüman alemi içinde farklı bir konuma getirdi. Davalarına olan inançları ise Aliya’nın 15 yaşında iken Bosnalı müslümanların kurmuş olduğu Mladi Müslümani adlı teşkilata katılmak ve ömrünün sonuna kadar burada faaliyet göstermekle görmüş bulunuyoruz. Yer yer hapishane, tehditler, zor şartlara rağmen davalarına daha da sıkı kenetlenen bu dava adamları mücadelenin dersini güzel bir şekilde gözler önüne seriyorlar. Zamanın siyasetini iyi okumaları ise SSCB ve diğer ülkelerin komünistlikle uğramış olduğu buhranlarla çıkmaza girmeleri ve çözüm arayışları içerisinde olmaları etkili olmuştur. Bu gidişatı iyi takip ede Begoviç hapiste iken bir siyasi parti kurma fikrini öne sürmekle beraber onun iç tüzüğüne kadar herşeyini hazırlamış ve çıktıktan sonra ilk iş partisini kurmuş. Seçimlerde de devlet başkanı olarak partisi kazanmış. İşte böyle bir siyasetin, böyle bir ruhun, böyle bir azmin ve şüphesiz böyle bir zaferin elbette kolay yollarla olmayacağını göstermiş oldu bize. Bedeller ağır bedeller ödenmek zorunda olunduğunu göstermiş oldu bize. Bu ruhu ve bu mücadeleyi elbette ıstırabın memeleri ve 2. dünya savaşının acı musluğunda akan acıların beslemesi ile olmuştur. Bu acılardan beslenip milletine süt kadar temiz ve pak olan bir bağımsız ülke olan Bosna Hersek’i bırakan Aliya ve tüm dava arkadaşlarını rahmetle anıyoruz. Huzur içinde yat Bilge Kral…