Bazen hayat hakkında yazacaklarınızın sonu gelir. Tıpkı hayatın bir sonu olduğu gibi edebiyatın da kaçınılmaz bir sonu vardır. Üstelik bu son kesinlikle dramatik olmak zorunda değildir. Felsefi olarak her son başka bir başlangıcın habercisi olmalıdır. Ancak bazen her şey yolunda gitmeyebilir. Belki de felsefe yanlış yapmıştır. Başlangıç demişken daha çok küçük bir çocukken bile bıkmadan usanmadan gecelerimi gündüz eden şu “başlangıçla” ilgili kaygılarımdan bahsetmeden geçemeyeceğim. Nasıl? Nasıl oldu bu kadar şey? Hayattan bahsediyorum. Tesadüf olabilir mi? Her şeyin başını, hatta başlangıçtan önceki başlangıcı da düşünmek canınızı yakıyor değil mi ? Sonsuzluğu anlayamamak bence insanlığın en temel sorunu. Peki sonsuzluğun bir diğer açıklamasının “başsızlık” da olabileceğini hiç düşündünüz mü? Çünkü sonsuzluk tek yönlü değildir her tarafa doğru gidebilir.Ben düşündüm uyumlu olmamasının yanı sıra çok da sevimsiz bir kelime olurdu.-Muhtemelen ondan seçilmemiştir.- Tıpkı az önce yaptığım gibi insanların yüzlerce yıldır yaptığı şey geçiştirmek hatta konuyu dalgaya verip acılarını dindirmek oldu. Zaten hayatta kalabilmek bir çeşit geçiştirme sanatı olmalı bence. Kısacık ömründe bu dünyanın bütün kahrını çekecek değilsin ya!! Varoluşu bile acı verici olan insanın sadece bu yetmezmiş gibi bir de insanın insana yaptığı zulümle baş etmek zorunda olması hayatın bir başka gamsızlığı değil de nedir ? Bazen acı veren şeylere bakmayarak onlardan kurtulma yolunu ararız. Hepimiz biliriz. Sokak ortasında dövülen kadına, sadece doğduğu ülkede yaşadığı için öldürülen çocuğa, açlıktan ölen insan dramına sadece gözümüzü kaparız. Kafamızı başka bir yöne çevirir hayatımızı yaşarız. Aşkın gözü kör diyorlar. En iyisi hiç düşünmüyormuş gibi yapıp bu hayata aşık olmak. Ne de olsa gözleriniz görmüyorken acı duyamazsınız değil mi?