İzin verirseniz size bu mektubumda, Mustafa Kemal Atatürk’ün; Türk Milletine Hitap ettiği üslupla, Aziz Türk Milleti diye hitap etmek isterim.
Niçin mi?
Niçin sorusunun cevabını, açık mektubu okuyup bitirdiğinizde, satırlar arasında bulacak ve ne anlatmak istediğime vakıf olacaksınız.
Aziz Türk Milleti!
6 Eylül Sabahı, ilk ve orta dereceli okullarımızda ilk ders zilini çaldı. 2021/2022 öğretim yılı filen başladı.
Çocuklarımız, uzun bir aradan sonra, yeniden yüz yüze mektepli oldu. Okul ve öğretmenlerine kavuştu.
Öncelikle çocuklarımıza, velilerimize, vatanımıza ve de siz Aziz Türk Milletine hayırlı uğurlu olsun!
Dileyelim ki okullarımızda, ilim irfan, öğretilsin!
Muhasır medeniyetin kuram ve kavram ve ilkeleri ile tanışılsın.
Çocuklarımızın istikbale açılan yoluna bir mum yakılsın, yol aydınlatılsın. Cahiliye dönemine giden kapıya kilit takılsın.
Okul açıldı açılmasına da, Atatürk’ün ilke ve inkılabına açılan pencere hala sıkı sıkıya kapalı.
Çocuklarımıza, Reşit Galip ya da Mustafa Reşit Baydur’un yazdığı; andımızı okumak yasak.
Göğsünü gere gere;
-Türk’üm!
-Doğruyum!
-Çalışkanım!
-İlkem!
-Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
-Ülküm!
-Yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
-Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
-Varlığım
-Türk varlığına armağan olsun.
-Ne mutlu Türk’üm diyene! *Diyemeyecek…
Niçin?
-Türk diye bir ırk yok!
-Doğrulukta neyin nesi?
-Devlet malı deniz yemeyen (?) keriz teranesi sürüp gidecek.
Aziz Türk Milleti!
Aziz Türk Gençliği!
Türkiye’nin içinde bulunduğu hal ve vaziyete, umumi gidişata hangi gözle bakıyor, renkleri nasıl görüyorsunuz?
Size kısa bir anekdot anlatayım.
Oturduğum mahalle şehrin göbeğinde! Sokağımızda kat karşılığı inşa edilen, bina yapımı ya da inşaat aralıksız devam ediyor. Haliyle sokağımızda, inşaatta çalışan işçi de hiç eksik değil.
Birkaç gün önce, inşaatın önüne dökülmüş, kahverengi renkli, kömür tozu ya da volkanik kuma benzeyen malzeme ve başında da iri yarı bir işçi vardı.
İşçiye, kolay gelsin! Bu kuma benzemiyor, toprakta değil! Bu malzemeyi inşaatın neresinde, ne amaçla kullanılıyorsunuz diye sordum.
İşçi yüzüme baktı!
Sonra mimik ve omuz işaretiyle bilmiyorum dedi.
Kullandığı çat pat Türkçeyi ’de ben anlamamıştım…
Sen Suriyeli misin dedim.
Cevap evetti…
Sanki bunda şaşılacak ne var?
Çok doğal değil mi?
Dediğinizi de elbette işitiyorum.
Bitmedi…
İnşaatın hemen yanında, cadde üzerinde de 4-5 kafe mevcut. Hiç birinin adı Türkçe değil.
Yabacı isimleri dudaklarım ve dudaklarınız kirlenmesin diye yazmayacağım. Yazmadığım için sizde okumayacak dudaklarınız kirletmeyeceksiniz.
İnşaatta çalışan işçi yabancı uyruklu. Sokak ve caddelerimizdeki gençlerimizin gittiği ya da takıldığı kafelerin ismi yabancı…
Aziz Milletim!
Türkiye nereye yolculuk ediyor? Bileniniz var mı?
Eski kahvelerimizin halini siz benden çok daha iyi biliyorsunuz. Onları da anlatıp başınızı şişirmeyeceğim.
Zira onlar işsiz insanlarımızın mesai mekânı ya da iş yeri gibi hizmet veriyor. İşsiz güçsüz insanlarımız sabahın köründe o kahvehanelere doluşuyor.
Ülkemizdeki onca mülteci yetmezmiş gibi, birde nur topu gibi Afganlı genç mülteciler ülkemize doldu!
Bu yazıya son noktayı “Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider ***maya” atasözü koyarsa kalemime kızmazsınız değil mi?
Not:
Arşivden