Güneş gömüyor kendini denizin sularına dağların arasından. Kıpkırmızı kesilmiş, küçücük kalmış, hüzünlenmiş, içlenmiş. Yalnızlığına gömülmüş. Mahzun bir ifadeyle bırakıyor kendini yavaş yavaş. Bitiriyor günü, mahrum ediyor kendisinden, ışığından bizi. İntihar ettiği deniz dalgalı bugün. Köpük köpük vuruyor kıyıya kendini. Taşıyamıyor güneşi, kabul etmemek için çabalıyor onu, bu intihar girişimini. Dolup dolup taşıyor, köpük köpük çoğalıyor. Ama olmuyor, başaramıyor nedense. Baskın çıkıyor güneş. Ona -güneşe- karşı koymak kimin haddine, diye düşünüyor olsa gerek. Ama…
Oturmuş bu tartışmayı izliyorum ben de kıyıda. Kendini beğenmiş güneş dinletiyor lafını. Gömüyor kendisini suya, bizleri karanlığa. Tam battığı anda coşuyor deniz, kabardıkça kabarıyor. Biliyor taşıdığı şeyin değerini. Ağır geliyor bu yük ona, fazlasıyla. Ne yapsa boş. Güneşi göğe yükseltmeye yetmiyor gücü. Mecbur, kabullenecek bu durumu. Vuruyor kendini vurabildiğince kıyıya. Yardım istiyor sanki, ona bomboş bakan benden. Oysa bilmiyor ki ben nerelere dalmış, hangi düşüncelere boğulmuşum, kendini bırakıp hangi denize girmiş de kulaç atıyorum. Bilmiyor dalgasının bana delicesine iyi geldiğini, bilmiyor dalgasının korkularımı alıp götürdüğünü. Bilmiyor kimse gibi o da, bilmiyor içimdekileri.