Bölüm 16: Son Üç Gün!
Üç, iki, bir! Yayındayız!
“Güzel bir Akdeniz sabahından herkese selâmlar! Şu saate kadar yağan yağmurun ardından yine güneş yüzünü gösterdi! Haftanın son günüyle yine sizlerle birlikteyiz. Saatlerimiz 07.50’yi gösteriyor. Radyolarında ve kulaklıklarında bizi dinleyen öğrenci kardeşlerimize sesleniyorum; son üç gün! Evet, yanlış duymadınız: Sınav maratonuna son üç gün kaldı!”
Alkış efekti araya girdi!
“…Bugünü ve hafta sonunu çok iyi değerlendirmelisiniz! Yapacağınız tek şey, hocalarınızı ve arkadaşlarınızı rahatsız etmek; sizin için gerekli olan notları toparlamak! Bugüne özel hiç yapmadığımız bir şey yapıyoruz ve Fotokopici Arif’i yayına bağlıyoruz.”
Alkış efekti!
“Alo!”
“Alo!”
“Arifçiğim, günaydın! Ben ve dinleyicilerimiz sendeyiz. Bize neler söyleyeceksin?”
“Öncelikle herkese hâyırlı sabahlar. Severek dinliyoruz. Böyle bir programı bizlere ulaştırdığınız için sana ve ekibine teşekkür ediyorum!”
“Biz teşekkür edi…”
“Lafımı kesme! Buradan dinleyicilerimize müjdemizi vereyim. ‘Gözlüklü Kız’ bugün okul çıkışında dükkânımıza teşrif edecektir!”
“Bomba haber!”
“Tabi ki de! Kendi arkadaş grubuyla birlikte temize çekmiş olduğu notları Arif abisini de kırmayarak dükkânımıza teslim edecek. Ayrıca toplu alımlarda indirimlerimiz mevcuttur!”
“Çok teşekkür ediyoruz sana ve ekibine. Adeta öğrenci dostusunuz!”
“Ben teşekkür ediyorum. İyi yayınlar diliyorum!”
“Konuğumuzu da gönderdikten sonra ilk şarkımıza geçmeden önce gelen sorulara bir bakalım. Yine Jeoloji’den Ömer yazmış: ‘Yemekhanede günün menüsü ne?’ diye sormuş. Hemen sistemden bakıyoruz: Pirinç pilavı, patlıcan oturtma, cacık. Tatlı olarak da tulumba! Soruyu da cevapladığımıza göre şarkımıza geçelim herkese mutlu günler!”
Radyonun yayın kurallarında ‘telefon bağlantısı’ yoktu. Nasıl oldu da radyocu, yayın ekibini ikna etti?
Bir gün önce!
Perşembe, saat: 17.01
Yayın yönetmeni:
“Kestik!”
Radyocu:
“Çıktık mı?”
“Çıktık abi!”
Radyocu kulaklığını çıkardı:
“Oh be! Bugünü de atlattık. Yine Cuma’ya ulaştık ha?”
“Çok şükür abi!”
Radyocunun telefonu çaldı. Ekran da kayıtlı olmayan bir numara vardı. Yeşile bastı.
“Efendim?”
“Radyocuyu aramıştım?”
“Buyurun benim!”
“Ben Arif!”
“Hangi Arif?”
“Fotokopici olan!”
“Evet, hatırladım. Söyle?”
“Cuma günü yayına katılmak istiyorum!”
“Üzgünüm yayına konuk alamıyoruz.”
“Sen ayarlarsın!”
“Yayın prensipleri böyle kardeşim, alamam!”
“Alttan iki ders alıp okulu uzattığını; ailene de ‘yüksek lisans yapıyorum’ dediğini biliyorum!”
“…”
“Paylaşımcı biriyimdir, ona göre!”
“Tehdit mi ediyorsun ulan beni?”
“Tehdit demeyelim; karşılıklı kazanç! Hem benim işim görülsün hem senin düzenin bozulmasın!”
Radyocu, telefonu kulağından indirdi. Avcunu alnına vurdu. Sıkıştığını anlamıştı! Telefonu tekrar kulağına götürdü.
“Benim çıkarım ne olacak?”
“Ha şöyle! Anlaşacağımızı biliyordum. ‘Vatandaşlık Gazeteciliği’nden kalmışsın! Biliyorsun; kitap basım, yayın ve dağıtım bizden sorulur. Demek istediğim, ‘vatandaşın nabzı’nı bizden iyi kimse ölçemez! Özellikle de bir kitaba o kadar para verdikten sonra yüzlerindeki ifadeyi bilemezsin!”
“Ama ben… Yayına…”
“Sözümü kesme! İkinci dersinde ‘Sağlık İletişimi’ doğru mudur?”
“Doğru!”
“O, benim için çerez çemberez! Yengem 112 Çağrı Merkezi’nde çalışıyor! Hâlini hatrını sorarken senin için de bir şeyler isteyebilirim!”
Radyocu iyice sıkışmıştı! Kendisi için epey kârlı bir işti. Ama bugüne kadar olmayan bir şeydi. Yayın ekibi ne derdi?
“Elimden geleni yapacağım!”
“Elinden gelenin fazlasını yapacaksın! Yoksa…”
“Yoksa?”
“Anteninizin nerede olduğunu biliyorum?”
“Damda!”
“Doğru! Eğer, dediklerim olmazsa dama çıkar, anteni Kıble’ye çeviririm! El-Hilâl yayınından ilâhi dinletirsiniz millete ona göre!”
—Sonraki Bölüm—
‘Fotokopici!’
Yasin Numan Yılmaz
Yorumlarınızı bekliyorum…