Her şeyi ve herkesi bir anda ardımda bıraktım. Çekip gittim. İnşa ettiğim ve yıktığım ne varsa, her bağı her düğümü gözümü kırpmadan kopardım. Yalnız kalıp düşüncelerime yoğunlaşmayı tüm mutluluklara tercih ettim. Çok fazla hatayı, üstelik bildiğim halde, yine çok fazla çeşidiyle, farklı boyutlarıyla yaptım. Kendi içimdeki benler yapıştı yakama, bekle dediler. Bekle ve daha fazlasını gör.
Ve gördüm.
Tek bir hareketle mahvolan hayatları gördüm. Yine o mahvolan hayatların insanüstü bir azimle geri dönüşlerini gördüm. Islak bir caddenin ortasında satılan çocuk fahişeleri gördüm. Yine o fahişeleri pazarlayanların kendi ailesinin fertleri olduğunu gördüm. Ceketimin cebindeki muştayla patlatmak istedim suratlarını. Kendi içimdeki benler yapıştı yakama yine. Bekle dediler. Bekle ve daha fazlasını duy.
Ve duydum.
Herkesin herkese ihanet edebileceğini duydum. Ağlayan çocukların, görmedikleri annelerini aradığını duydum. Evlatlarını kaybeden babaların ölüm acısıyla işlenmiş çığlıklarını duydum. Vicdanın o boğuk, katmerli seslerini duydum. Susturmak istedim tüm gezegeni. Kulaklarımı kapatıp diz çökmeye çalışırken avuçlarım kapandı yere, düştüm. Kendi içimdeki benler yapıştı yakama yine. Bekle dediler. Bekle ve daha fazla düş.
Ve düştüm.
Koşar adım kaçarken görmediğim birinin çelmesine takılıp düştüm. Her şeyi unutmak isterken kendi geçmişimin ortasına düştüm. Buğulu bir aynada sessizce dururken bana ait gözlerimin içine düştüm. Masamı aydınlatan loş ışıkta yazdıklarımın arasına düştüm. Kendi içimdeki benler yapıştı yakama yine. Bitti dediler. Bitti ve artık serbestsin.
Birbirinden ayrı dört farklı hikaye yazdım. Bu hikayeleri kimselere anlatamadım. Herkes beni mutlu sanarken ben kendi hikayelerimi dönemlere bölerek eksik eksik yazdım. Çok fazla konuşmadım. Çok fazla konuşmamamı yaşadıklarıma verdiler. Oysa tamamını hiçbir zaman bilemediler. Bilmiyorlardı. Anlatsam anlamazlardı çünkü sebeplerimi. Zaten anlatmaya da ne yüzüm vardı ne de dilim.
Anlatamayan biri, anlatacak kelimeler bulamadı ve bunu kimse anlamadı.
DEMİROĞLU