Anneler fedakardır; gerektiğinde sofraya oturmaz çocuklarını doyurur, ihtiyaçlarını bırakıp çocuğu üşümesin için iki kat urba giydirir..
Ancak anneler en çok kızlarını yaralar, kırar, döker çoğu zaman münakaşalardan sonra arkalarındaki enkaza bakmayı unuturlar… Onlari imkânlarının olmadığı yerlerde anne yapar; bununla büyümelerini ister birde asla itiraz etmemeleri icin bastırırlar. .. Kırgınlıklar arttıkça çocukları sessizce yaşamaya alıştikları sanrisina sarılır.. Her fırsatta her bağırısma da anlık gözgöze gelmelerle anlatmaya calisirlar kendilerini.. Ama onlar çoktan annenenin nezdinde evlerinin ikinci anneleri oldukları icin “Beni duy; kırgınım yapma, koparma kalan son iplerimizi ” sözcüklerini duyamazlar…
Peki O kız çocukları gerçekten büyüyüp gercek bir yaşama adımlarını attıklarında ne olur ?..
Kendi canını bir kısım ona bahşetmiş anne denilen varlığından o kadar darbe almıştır ki başka insanlara kapalıdırlar. O andan itibaren kendilerini kimsenin kırmasına izin vermezler aslında veremezler! Tartıştığı insanlara cok değer veriyor olsa bile icindeki savunma kalkanı kendisini kimsenin kiramayacagini söyler oda patlamalarla etrafindakileri annesinden surekli duydugu sözcüklerle kırar. Her tartışmadan sonra cok pişman olurlar. Ama yapmışlardır ve bunu defalarca engellemeye calismislarsa da ne yazik ki kalpler kırılmıştır… Günün sonu yine ‘Anneli annesiz’ kızların hüsranla uykuya dalmaları ile gelmiştir..