Sokağı izliyorum. Sakinliğin kaldırımından sen yürüyorsun hayretle. Başını kaldırıp pencerelere bakarak beni arıyorsun. Hangi evdeyim, neredeyim? Sokağı bir mi kaderimizin?
“Buradayım” diyerek sesine seda oluyorum gecenin. Bulutların arasındaki ayın içerleyerek göz kırpışında birdenbire çimdikliyorum koltuktan atlayan düş izimi. Düş izim, doğmamış çocuğu oluyor rahim delen mutluluğumun. Ne kadar taşıdığı ve ne kadar beklediği mühim değil.
Oturduğum yerden pervazlarına dokunuyorum korkularımın, beni bulsaydın belki de iyileştirebilirdim. Sevilmek iyi ediyor, sevilmek yaşatıyor insanı.
Arıyorsun yine beni gözlerinle. “Buradayım” sesinde sedası oluyor bekleyişlerinin. Aynı gemide, aynı tramvayda, aynı metroda, aynı marmarayda, aynı otobüste ve aynı dipsizliğinde buluşmak için söz verilen mutluluğu değiliz birbirimizin.
Beni yine kimse yakalamadı. Boşuna bakma. Sen de bulamadın. O pencerede de değilim. Duvarların karolarına büyük harflerle eşeliyorum, umut, dünden soysuz ve istiridyesinde saklananlar kulübüne bir hoşça kal daha attım. Olmayan bir seni daha sakladım. Sen beni bulamazsın.
O gökyüzünde de değilim. Hayır, oradaki martının ağzında da değilim ve hayır o kedinin yaralı kuyruğunda da değilim. Şu köşede diyerek tarif ederdim ama; bulunmayanlar talihinde oy çokluğuyla kabul görmüşüm bir kere.
Zamanında “Ben buradayım” diyerek sevdim, “Buradayım” dediğim sevdiğimin yoktum hatıra fabrikasında. Bu yüzden, iç sesimin iş bilmez halleri cemiyetin en sessiz ricası olur. Çeker misin gözlerine perdeyi? Bak, ben penceremin sessiz tülünü kalbimden ve gözlerimden izin isteyerek çektim bile.
Dilara AKSOY