İlişkilerimizin hepsinde hiyerarşiyle başladık sonra her dünya ülkesinde olduğu gibi monarşiye kaydık biraz biraz. Tabi kalp kendi kendini yönetmek isteyen sevdasal egemenlikten yanaydı her zaman. Sevda, tutsaklıktan hoşlanmadığı gibi tutunsak da tutunmasak da yakamıza yapışmasını bilen, kararlı ama bir o kadar kırılgandı. Aşkyasanın 13. Maddesinin 5. Fırkasında da belirtilmediği ve benim uydurduğum gibi aşk bir kalpte uzun süre barınamazdı. Ve bunun için kalp yazısız kurallarında şunları söylerdi : Ey aşkı arayan ! Birinci vazifen kalpteki aşkı ve sevgiyi ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mutluluğunun ve mürüvvetinin yegane temeli budur. Bu temel seni uçuruma sürükleyen hazin bir kederdir. Ve anarşistler doğurdu kalp sahipleri. Biri geldi, birileri geldi bu temeli sarsmaya çalıştı ki ve çoğu da başardı. Terkedildi topraklar. Bazen katledilerek bazen azledilerek. Sonuçta yine kurdu kendini kalp, yine iktidardı ama yorgundu.. Ne beklenilebilirdi ki ?