Saat gece 3, uyuyamamışım.. Kalkıp bir sigara yaktım, elimde bir bardak su öylece dolanıyordum evin içinde. Biraz gecenin sessizliğini dinledim, biraz da yıldızları seyrettim. Gecenin o değişik havasında anılarıma gittim yıldızlar haritasına bakarak. Anılarım da yıldızlar gibi sabitti, ama bazısını bulamadım, yerlerini karıştırmış olabilir beynim. Zaten beynim ve bilincim bu aralar köpek gibi, durmadan kavga ediyorlar. Bana da onların hırıltılarını dinlemek kalıyor sabaha kadar. Bu arada sebepsizce aynanın karşısına geçtim ve kendimi seyre daldım. Işık vuruyordu yüzüme, fark ettim ki alnımdaki çizgilere yeni bir komşu gelmiş. Yüzüm her zamanki gibi beyaz, gözlerimin altında hafif bir çöküklük var sanki, gözlerimin rengi kaçmış. Öylece durup 5 dakika gözlerimden içeri girip kalbime doğru düştüm, lakin kalbimi bulamadım. Terk etmiş beni durum vahim. Bekledim biraz oralarda belki bir umut geri gelir diye ama tık yok. Sonra elimdeki sigaranın bitmek üzere olduğunu fark ettim, sıcağından parmağımın yandığını hissettim ve gözlerimden dışarı çıktım. Ah işte yine ben, aynada bana bakıyordu anlamsızca. Bu sefer derin bir nefes çektim sigaranın dibinden ve kulaklarımdan içeri aklıma doğru tırmanmaya başladım. Çağırdım aklımı bir seslensin bana diye, ama o da gitmiş bir yerlere. Not bile bırakmamış. Tam ben arkamı dönüp gidecekken bilincim seslendi bana ” gel nere gidiyorsun, birileri seni burada bekliyor” diye. Dönüp baktığımda anılarım bilincimle satranç oynuyor, selamlaştım onlarla. Kaldırdım bilincimi yerinden ben oturdum sandalyeye. Karşımdaki çok tekin bir rakip, dikkatimi dağıtmak için canımı yakan her şekle her renge ve kokuya bürünüyor. Bilincime dönüp yardım isteyecektim ki yerde bir not buldum. ” Ben kaçıyorum buralardan bu gecelik, seni anılarınla baş başa bırakıyorum” diye. Ne yapmam gerek şimdi acaba derken beni mat etti anılarım. Kaybettim oyunu, ama hile yaptı anılarım biliyorum. Ödül olarak anılarıma bu geceki uykumu verdim ve çıktım tekrardan dışarıya. Evet yine o surat, yine o kötü adam. Ben!! Saçlarımı fakettim bu arada, amma beyazlamışlar, kaşlarım bile nasibini almış bu kar fırtınasından. Sanki açık hava cezaevi gibi geldi evim bana o an, özgür bir mahkum gibi hissettim kendimi. Duvarları seyre başladım, odadan odaya zaman yolculuğu yaptım geçmişe doğru, geçmiş zaman olarak geçmişti ama beni geçmemişti. Beni mahkum etmişti kendine sonsuz bir döngü içerisinde her gün ve gece. Bozuk saat bile değildim günde iki defa doğruyu gösteren, anladım ki herşey benim aynamdı bana benim kim olduğumu söyleyen. Ve ben hiç mutlu değildim kendimi görmekten.