O akşam çalıştığım taksi durağına gittiğimde her şey normaldi. Fatih abi her zaman olduğu gibi kaba, benim en yakın arkadaşım Emir her zaman ki gibi sulu ve kaypak, durağın sempatik ismi Suat her zaman ki gibi salaktı. Her şey yolunda gidiyor zannediyordum. Olayı baştan anlatayım adım Müfit, taksi şoförüyüm, evliyim ve evlere şenlik cazgır bir eşe sahibim. Babam Niyazi on yıl önce rahmetli olunca annem acısını yüreğine gömüp üvey babam olan Abuzittin’le evlendi. Çalıştığım taksi de onun taksilerinden biri. Laf aramızda malı çok kıymetlidir geçen sene taksiyle şarampole yuvarlandığım da bana demediğini bırakmamıştı. İlk ziyaretini de hastanede bana değil tamirhanedeki ağır yaralı arabasına yapmıştı. Çok sufi gibi görünse de hiç öyle biri değildir, annemin hatırına idare ediyoruz işte. Neyse durağa geldim olacaklara bak şimdi.
Müfit: Selam arkadaşlar.
Fatih: Hoş geldin Müfit.
Emir: Selam abicim hoş geldin.
Müfit: Hoş bulduk. Bir kadın bindi taksiye var ya kendimi taksiden atacaktım az kalsın.
Emir: Dayanılamayacak gibi miydi yoksa haaa.
Fatih: Yılışma hemen sulu herif! Çocuk bir şey anlatıyor.
Emir: Sen yedi pideli dürümünü yesene abi, niye muhabbete karışıyorsun?
Fatih: Sana mı soracağım dingil aklın fikrin hep bel altı,adam bir şey anlatıyor dinleyelim başına ne gelmiş.
Müfit: Yine başladınız. Kavga edin diye anlatmıyorum sizinle de sohbet edilmiyor.
Emir: Anlat hadi yaa.
Müfit: Kadın elli yaşlarında var.
Emir: Iyy yaşlıymış.
Fatih: Ya sabır!
Müfit: Ama bakımlıydı, kokoş bişeydi. Ya kadını evin önünden aldım havalimanına kadar susmadı. Yok arabanın içi tozluymuş, kurallara uymuyor muşum, taksimetre hileliymiş.
Fatih: Yok artık. Ağzının payını verseydin bari.
Müfit: Müşteri işte yaşına saygı duydum sustum.
Emir: Bu muydu yani?
Müfit: Ne anlatayım sana kardeşim, Emmanuelle serisi gibi hikayeler mi bekliyorsun. Yine çok bilmiş, dengesiz, kaprisli bir müşteriye denk geldim o kadar.
Emir: Hiç unutmam üç yıl önce taksime çok güzel bir kız binmişti. Yok öyle bir güzellik hala aklımdadır, kız mankenmiş.
Fatih: Nereden biliyorsun?
Emir: Konuştuk herhalde.
Fatih: Kızı boğmasaydın çenenle, Allah bilir kız bir daha bu duraktaki taksilere de binmemiştir senin yüzünden.
Emir: Off abi ya. Bir şey anlatıyorum burada.
Fatih: Anladık! Kız binmiş çok güzelmiş unutamamışsın! Sapık sapık konuşmalarını mı dinleyeceğim senin.
Müfit: Suat sen ne yapıyorsun orada?
Suat: Masayı hazırlıyorum.
Müfit: Ne masası?
Suat: Tamam bitti! Gelin hadi gelin!
Müfit: O ne yaa? (Ayağa kalkarak masaya doğru yürür)
Emir: Boş işler abi ya, ruh çağıracakmış.
Fatih: Taksi durağı mı soytarı yatağı mı belli değil! Adamların uğraştığı şeye bak iş yerinde!
Emir: Abi sen dürümünü yemeye devam et bence, sabaha kadar anca biter çünkü.
Fatih: Yiyorum! (Sinirli şekilde ayranından içer)
Müfit: Ne ruhu ya, ben korkarım!
Suat: Abi korkulacak bir şey yok, yapalım şu işi bak.
Müfit: Oğlum senin yapacak başka işin yok mu? Neden her boş işin altından sen çıkıyorsun?
Suat: Yapma Müfit abi bak çok eğleneceğiz!
Müfit: Tövbe yarabbim adam eğleneceğiz diyor ruh çağırıyor. Kardeşim kendine eğlenmek için başka bir yöntem bulsana. Ben rahmetlilerle eğlenemem dirileri tercih ediyorum. Sana ölülerle iyi eğlenceler.
Suat: Abi sadece eğlence yok. Aksiyon, macera, heyecan var.
Fatih: Aksiyon, macera, heyecan istiyorsan bin taksine işe çık salak! O zaman istemediğin kadar aksiyon, heyecan, macera yaşarsın merak etme. Böyle eften püften şeyler içinde ölüleri rahatsız etme. Bizi de sinir etme, yemeğimi yiyorum şurada. Ulan ağız tadıyla dürümümü yedirmediniz!
Emir: O dürüm yarına anca biter abi haaaa.
Fatih: Çok komik çok komik.
Suat: Yaa abilerim hadi yapalım şu işi ya. Ne olur.
Müfit: Artık şu durağa yirmi beş altına çalışma yasağı getirmek gerek.
Suat: Neden?
Müfit: Zeka seviyesi ve olgunluk açısından.
Fatih: Ben yirmi beş yaşından küçük ne adamlar gördüm olgun, zeki, çalışkan. Herkes bunun gibi değil.
Emir: Bu numunelik zaten, şahsına özel bir insan. (Gülümseyerek dalga geçer)
Suat: Abilerim ne olur ya, bir şey deneyeceğim yardım edin.
Fatih: Git lan işine bir şey deneyecekmiş! Ekmek teknesinde yaptığı işe bak manyağın. Müşteri gelse rezil olacağız, kaldır şu kepazeliği!
Suat: Tamam Fatih abi sen dürümüne ye karışma onlar yardım etsin yeter.
Fatih: Herkeste dürümüme taktı, siz de söyleyin yiyin dükkan iki adım yanda!
Emir: Kızma be abi takılıyoruz. 110 kiloyu aşmada.
Fatih: 106 o bi kere 110 değil.
Emir: Çok büyük bir fark tabi, pardon 106 diyecektim. (Dalga geçerek)
Fatih: Emirrr!
Emir: Tamam tamam kızma.
Suat: Müfit abicim sen onlar gibi değilsin sen daha yumuşak, daha duygusal bir insansın beni anlarsın.
Müfit: Ne diyosun oğlum sen, tövbe tövbe! Onlar gibi değilsin, yumuşak, duygusal filan!
Suat: Yani ruhun.
Müfit: Ne!
Suat: Ruhun derken kişiliğin! Ya anla işte iyi insansın yani.
Fatih: Biz kötü müyüz lan? Dangalaklığına katılmadık diye?
Suat: Yok abi kötü değil…
Emir: Tamam tamam sus sıçtın batırdın sıvıyorsun.
Fatih: Bir şey yiyoruz burada ayı.
Emir: Bitir artık şunu be abi. Bana fenalık geldi.
Suat: Müfit abicim bari sen anla beni. Bak tek yapacağın şey parmağını fincanın üzerine koymak olacak. Senden başka bir şey istemiyorum.
Müfit: Beni bulaştırma Suat. Bence sende yapma musallat etme kimliği belirsiz şeyleri başımıza. Bunların üç harflisi var altı harflisi var. Geldiler mi sonra bir daha da gitmezler.
Suat: Yok ben yedi harfli çağıracağım.
Müfit: O ne lan?
Suat: Marilyn Monroe.
Müfit: Allah seni, kalbime iniyordu yedi harfli deyince yeni bir şeytani varlıktan bahsediyor sandım. Salak üç harfli altı harfli diye cinle, şeytana dedim. Ulan ne adamsın şunların adını söylettin bana, tövbe yarabbim. Kış kış.
Emir: Bunun niyeti belli oldu, bir de bana sapık dersiniz. Bi de kadının adını söyleyebilse. Kadının yerinde olsam adımı bu kadar iğrenç telaffuz eden birinin davetine icabet etmezdim. (Dalga geçerek)
Müfit: Yaa kapatalım şu konuyu tamam, şimdiden kanım dondu.
Suat: Abi hadi ya, hiç mi hatırım yok ya.
Müfit: Offf Suat ya. Tamam hadi.
Suat: Yaşasın! Gel gel buraya otur.
Müfit: Çocuk gibi seviniyor birde. Ne zevk alacaksan bu işten artık, eğlenmeni göreceğiz bakalım.
Suat: Bak kağıtlara harfleri yazdım, ortada evet, hayır yazıyor tam ortada da fincan var.
Müfit: O kadarını bende biliyorum.
Suat: Sen sadece parmağını fincanın üzerine koy ve sus. Ama inan bak içinden dalga filan geçme sakın bak. Anlıyorlar, kızıyorlar, gelmiyorlar.
Müfit: Yok canım ben zaten öyle biri değilimdir, hele o tarz varlıklara bile saygım vardır. Kim gelirse saygıyla karşılarım. Allah’ım yardım et yarabbim. Kazasız belasız bitsin bu iş. Allahhh.(Korkarak)
Suat: Lambayı kapatalım.
Fatih: O kadar da değil! Şansını zorlama.
Suat: Tamam abi kızma.
Emir: Hey Allah’ım şu hale bak. (Dalga geçerek oturduğu yere yayılarak izler)
Suat: Başlıyorum.
Müfit: Başla artık! Ter içinde kaldım. Çok gerildim çok.
Fatih: Ne geriliyorsun oğlum bir şey geleceği yok. Ruhlar bile bu salağı kale alıp gelmez. Hele hele koskoca marul mono hiç gelmez.
Emir: Hay dilini eşek arısı soksun abi senin. Marul ne ya? Yok atom marul. Marilyn Monroe! Marul mono ne ya? Hahaaha!
Fatih: Bende biliyorum, söyleyemeyebilirim niye dalga geçiyorsun? Sen söylüyorsun da ne oluyor başın göğe mi eriyor sanki.
Suat: Abilerim lütfen susun bak sessizlik çok önemli.
Fatih: Başlayacaksan başla hadi sende! Sıktın!
Suat: Abi kimi çağıralım?
Müfit: Bilmem. İyi biri olsun uyumlu, sessiz, sakin. Tanıdığın ve iyi olan biri olsun. Lütfen. (Korkarak, sessiz şekilde)
Suat: Senin yok mu tanıdığın biri?
Müfit: Off Suat beni pişman etme kardeşim, çok uzatıyorsun çağır da bitsin gitsin artık.
Suat: Tanıdık biri diyorsun ölen bir yakınımda yok ki hiç.
Fatih: Hey maşallah!
Emir: Adamın sülalesi ölümsüz abi. Vampir gibi. Hahaha.
Fatih: Her gün canımızı yemesinden belli, hahaaa.
Suat: Ya abi ya bi susun ama. Siz geyik yapıyorsunuz olmuyor burada ciddi bir iş yapıyoruz.
Fatih: Ciddi işe gel. Ciddi işmiş.
Suat: Kimi çağıralım abi?
Müfit: Aklıma bir iki kişi geliyor ama yok istemiyorum. Beni bulaştırma.
Suat: O zaman ben çağırıyorum.
Emir: Hele şükür.
Fatih: İzle bak. (Gülerek)
Suat: Abi lütfen ama yaaa.
Fatih: Tamam tamam.
Suat: Müfit abi. Müfit abi!
Müfit: Hıh ne! Gözüm dalmış gözüm. (Titreyerek)
Fatih: Müfit’te ciddiye alıyor. (Dalga geçerek)
Emir: Aynen.
Suat: Abi lütfen başlıyoruz konuşmayın!
Fatih: Tamam lan dön önüne.
Müfit: Kimi çağıracaksın acaba? (Çekinerek sorar.)
Suat: Bizim mahallede ki mezarlıkta bir papaz vardı arkadaşlar ruh çağırırken yanlışlıkla o gelmiş.
Müfit: Yanlışlıkla mı?
Suat: Hatlar karıştı galiba o sırada başkaları da onu çağırdıysa. Karışıklık olabilir.
Müfit: Suat. Kardeşim. Sen ne kadar da normal bir şeymiş gibi bahsediyorsun bu olaylardan.
Suat: Ne var ki bunda?
Müfit: Ne yok ki? Ölüler, papazlar, ruhlar. Sana tanımadığın birini çağırma dedim. Elin adamının karakterini bilmiyoruz geldi mi ya gitmezse pislik olsun diye. Uğraş dur sonra. (Korkarak)
Suat: Ne yapayım abi tanıdık ölen biri yok çevremde, herkes sağ.
Müfit: Babaanen, anaanen, deden filan da mı yok ölmüş?
Suat: Varda hepsi sağ.
Müfit: Maşallah. Hepsi sağ!
Suat: Hepsi sağ. Daha genç onlarda, ölen yaşlı kimse yok etrafımda.
Müfit: Kaç yaşındalar.
Suat: Babaanem 78,anaanem 80 dedemin biri 85 diğeri 87 yaşında.
Müfit: Daha çok gençlermiş harbiden!
Fatih: Hey maşallah! (Gülerek)
Emir: Hahahha. Yalnız senin yaşlı, genç anlayışın muazzam doruklarda suat’çığım. Senin yaş tarifine göre bence sen hala bir ceninsin.
Fatih: İki aylık iki aylık.
Emir: İki ay çok bu zekaya karşılık bence iki haftalık.
Suat: Geyiğiniz bittiyse başlıyorum abi.
Fatih: İkide bir geyik deme lan bozuluyorum.
Suat: Şakalaşmanız bittiyse başlıyorum.
Fatih: Başla!
Müfit: Başla da bitsin artık. Offf.
Suat: Öncelikle dua ediyorum. (Kısa bir sessizlik olur)
Papaz hozisto, papaz hozisto. Geldiysen fincanı oynat.
(Hepsi dikkatle fincanı izler, fakat fincan hareket etmez.)
Suat: Papaz hozisto şimdi bir dua daha okuyorum. Geldiysen fincanı oynat. Geldin mi?
Fatih: Geldim!
Müfit: Anneee! Ne yapıyorsun abi ya, dalmışım zaten!
Fatih: Hahahaha. Kaptırma oğlum kendini boş şeyler bunlar.
Emir: Ruh bile bunu adam yerine koymuyor, sen kaldır o masayı tamam bişey geleceği yok.
Suat: Bi karışmayın ya bi karışmayın.
Müfit: Aklım gidiyordu abi, çok kazık bi şaka oldu yani.
Fatih: Ne bileyim canım bu kadar korkacağınızı, gülün diye yaptım.
Suat: Son kez çağırıyorum bu defa daha etkili bir dua okuyacağım.
Müfit: Ben yokum.
Suat: Yapma abi bu son, bekle biraz.
Müfit: Hadi çabuk!
Suat: Papaz hozisto geldiğini bizden saklama, geldiysen fincanı oynat. Eğer buradaysan fincanı evet yazısına doğru sür.
(Fincan hareket eder.)
Fatih: Kesin kendisi oynatıyor, karizmayı toparlamak için.
Suat: Abi valla ben oynatmıyorum!
Emir: O zaman Müfit oynatıyor.
Müfit: Arkadaşlar sandığınız gibi değil, benden kaynaklanan bişey değil. Acaba biraz. Dışarı dışarı! (Sözcükleri ağzında geveleyerek kısık sesle konuşur çaktırmadan korkarak)
Suat: Sakın. Kimse bir yere kıpırdamasın tam gelmişken.
Müfit: Allah seni. Ne salak adamsın sen. Bağıra bağıra konuşuyorsun.
Suat: Sen papaz hozisto musun?
(Fincan evet yazısına doğru gider)
Suat: Yaşasın! Hozisto abi benim sana bir sorum olacak. Sen bir din adamısın sonuçta mübarek biri sayılırsın. Şu iddia konusunda bana ipucu versene. Sence hangi takıma oynayayım? Çok ihtiyacım var lütfen.
Fatih: Höhh be! Salak.
Emir: Neden ruh çağırdığı anlaşıldı. Bu kadar mı yolsuz kaldın artık ruhlardan medet umuyorsun.
Müfit: Saçmalıklar silsilesi. Tamam artık ben yokum bu ne ya?
(Bu sırada elektrik kesilir, hepsi şaşırır. Müfit dışarıdaki cama geniş fötr şapkalı birinin yansımasını görür ve korkarak sessizce oturur.)
Fatih: Adamı bunalttın sorularınla bak elektrikleri de götürdü giderayak.
Emir: Harbiden kaldır artık şu şeyleri masadan, bak uğursuzluklar gelmeye başladı.
Fatih: Ağzını hayrı aç sende.
Suat: Tüh ya cevap vermeden gitti adam.
Fatih: Papaz mapaz istemiyorum artık kaldır şunları! Bu ne be akşamdan beri. İçim karardı.
Emir: Sade için mi dışında karardı abi şuraya bak ışık yok.
Suat: Müfit abi sen niye konuşmuyorsun, daldın oraya?
Müfit: Sen oraya bakınca ne görüyorsun?
Suat: Ağaç.
Müfit: Sadece ağaç mı?
Suat: Evet.
Emir: Ne oluyor oğlum bir yamuk mu var, hırsız filan?
Müfit: Yok yok. Kimse dışarı çıkmasın.
Emir: Neden?
(Elektrik gelir, herkes Müfit’in yüzüne bakınca şaşırır korkudan kızarmış ve terlemişti.)
Emir: Müfit ne oldu kardeşim bir tuhafsın?
Müfit: Yok bir şey. Gözüm yanıldı. Ben gidiyorum.
Fatih: Nereye?
Müfit: Müşteri bakacağım, sıkıldım burada gezinti olsun bana.
Fatih: Allah Allah, git bakalım. Kaldır sen de şunları gerzek!
Kendimi duraktan dışarı atar atmaz hemen taksime bindim. Etrafı dikkatle izledikten sonra arabayı çalıştırarak oradan tüydüm. Duraktan ne kadar uzaklaşırsam kendimi o kadar güvende hissediyordum. Uzaklaştıkça rahatladım ve keyfim yerine gelmeye başladı. Saat geç olmaya başlamıştı caddeler tenhalaşmıştı. Biraz ötede ki mezarlığın önünde duran geniş fötr şapkalı, siyahlar içinde giyinmiş, uzun gür sakalı olan yaşlı bir adam el sallayarak durmamı istedi. İçimden bir ses durmamamı söyledi ama yaşlı bir adamı orada bırakmaya gönlüm razı olmadı. İsteksizce durdum, yaşlı adam başı eğik şekilde arka koltuğa oturdu. Yüzünü şapkasından dolayı göremiyordum tek görebildiğim şey sakallarıydı. Kendime her sakallıyı dedem zannetmememi söyleyerek kendimi rahatlatmaya çalışıyordum zira bu adam biraz önce durakta gördüğüm yansımanın sahibi gibiydi. Araba gider durumdayken kendimi aşağı atmayı bile planladım, adam ağzını açıp bir kelime etmiyordu çünkü. O konuşmadıkça ben geriliyor ben gerildikçe o susuyordu. Ben nedense konuşma gereği hissederek adama nereye gideceğini sordum. Sormaz olaydım.
Müfit: Beyefendi hangi kiliseye gideceksiniz? Kiliseye mi gideceksiniz? Kıyafetiniz şeyde.
Adam: Evet.
Müfit: Hangi kilise?
Adam soruma cevap vermeyerek yine sustu, artık sinirlenmeye başlamıştım. Adamın sarhoş veya rahatsız olabileceğini düşünerek sorular sormaya başladım
Müfit: Amca, hangi kilise? İsim ver isim!
Adam: Papaz hozisto.
Müfit: Has…ir! Yok yok o sen olamazsın! İmdat!
Kendimi taksiden nasıl attığımı anlatamam, görmen lazım. Adam yüzü eğik şekilde oturmaya devam ediyordu cama bir iki vurarak onu korkutmak istedim fakat adam pek bir rahattı. Birden gözleriyle kapıyı açtı, o aksiyon, heyecan, korku dolu hareketten sonra arabanın bagajını açarak bijon anahtarını kaptığım gibi karşısına dikeldim. Bijon anahtarını haç şeklinde tutmayı bile denedim. Fakat adam oralı bile olmadan üzerime yürümeye devam etti. Ben de delikanlıca bir hareket yaparak koşup arabaya atladım ve hızla oradan uzaklaştım. Taksinin içindeki sevinç çığlığım ve üzerimden kalkan rahatlığın vermiş olduğu mutluluk görülmeye değerdi. Bir yandan dikiz aynasından arka tarafı izliyordum ve her şey yolundaydı. Ta ki yan koltukta o moruk adam oturana kadar. Az kalsın kaza yapıyordum adam yan koltuğumda birden belirivermişti. Yüzüne baktıkça onu tanıdığımı fark ettim ama çıkaramadım. Adam bana bakıyor ben adama bakıyordum birden gözlerim dikiz aynasının üzerindeki dualara takıldı. Adamın gördüğünü düşünerek kendi çapımda ona yaranmaya çalıştım.
Müfit: Abi, bende hristiyanım, araba ödünç arkadaştan aldım. Benim yerime bir günlük çalıştır dedi. Valla.
Hasan: Tüh senin yüzüne, Niyazi’nin oğlundan ne beklenir ki zaten!
Müfit: Hop hop ağır ol babama laf yok! Babamı nereden tanıyorsunuz acaba amca? (Korkarak)
Hasan: Beni tanımadın mı?
Müfit: Tanıyamadım.
Hasan: İyi bak iyi.
Müfit: Yok, tanıyamadım. Bu surata ne kadar da baksam fayda yok.
Hasan: Ben seni tanıyorum ama. Hasan amcanı ne çabuk unuttun şerefsiz.
Müfit: Hasan mı? Babamın ezeli rakibi ve çetin düşmanı.
Hasan: Aynen o!
Müfit: Ama o papaz değildi namazında niyazında biriydi.
Hasan: Salak ben papaz değilim zaten seni korkutmak için böyle geldim.
Müfit: Ya amcacım taa oralardan bu şakayı yapmak için mi geldin. Hiç üşenmedin mi? Bir de bunun dönüşü var o kadar yol. Hem bak hiç komikte değildi ne yalan söyleyeyim. Tadında bırak. Hem boşuna yorma kendini, bu kadar hava değişikliği de yeter.
Hasan: Dur bakalım daha çok yapacağım şey var hemen dönmek olmaz. Tam da ruh çağırma seansında birinin aklından geçince gelmem için kapılar açılmışken. Aferin lan sana. Sen küçükken çok salaktın ama büyüyünce zekan yerine oturmuş.
Müfit: Ne yani şimdi sen benim sayemde mi gelebildin bu dünyaya?
Hasan: Evet. Ağzına, aklına sağlık benim adımı aklından geçirdiğin için.
Müfit: Hay ben ağzıma, aklıma sıçayım! Suat asıl senin ağzına, aklına sıçayım! Ben sana sormazsam bunu.
Hasan: Kızma çocuğa canım, uzun süredir birbirini özleyen insanlar bir araya geldi. Fena mı etti yani?
Müfit: Hasan amca kırılma ama ben seni hiç özlemedim. İstersen seni özleyenlerin yanına gidebilirsin ben kırılmam yani. Seni buraya ben çağırdım diye benimle takılmak zorunda değilsin. Ben kırılmam valla.
Hasan: Herkese sıra gelecek herkese.
Müfit: Herkese derken?
Hasan: Herkesle hesaplaşacağım. Tabi senin aracılığın sayesinde.
Müfit: Ne?
DEVAMI VAR…
Eylül DOĞAN