Bu yalnızlığın üzerine başka yalnızlıklar atarak dolduracağım gecenin boşluğunu. Kaderin değişmez senaryosunu yazıyor ve oynuyorum değiştiremeden. Oynadığım oyunun bir parçasıydı herhalde her gece parça parça ölmek. Geçmişi bazen düşünüyorum da ya da hep ondayım -tam olarak emin değilim bundan-, mutluluktan sarhoş olup sanki tek beden gibi sokaklarda yürüdüğümüz, ne konuştuğumuzun farkında olmayıp, saçmaladığımızı fark ettiğimiz an birbirimize bakıp dakikalarca kahkahalar attığımız o anları özlemekle meşgulüm şu günlerde.
Bazen unutmayı başarabildiğimiz her şey, bir insanla geri döner ve akılda oluşan her şey karmakarışık bir hal alır. İyiyle kötüyü, doğruyla yanlış ne varsa birbirine geçer. Tek istediğim benden bu denli gidişinin nedenini öğrenebilmek. Doğru ve yanlış hükmü alan tüm kararlar gözden tekrar geçirilmek üzere akıl mahkemesinde yargıladım tekrar tekrar. Hafızanın derinliklerine gömülen her ayrıntı, beynin ortasındaydı şimdi. Yavaş yavaş sevmek, bir anda unutmanın en büyük engeliydi, bir anda unutamamak da unutmanın. Vazgeçmek, düşünme gerçeğini değiştiremiyor ne yazık ki! Seni bulmak adına kendimi kaybettim. Gidişinde hatırlattıkların benim unutmak için çabaladıklarımdı.
Unuttuğumu sandıklarım, en çok hatırladıklarım. Düşüncelerimde kâğıtta, ıssız yalnız bir o kadar da haksız. Kelimler ağır basıyor uzadıkça uzayan, sonu görünmeyen gecelerde. Nedenini anlamaya çalıştıklarım bildiklerimin bilemediğim ayrıntılarında gizli olduğunu yazarken fark ediyorum. Geceler ki gündüzleri kör ediyor. Sessizliğiyle haykırıyor gece. Bazen güç bela sabahın olduğu da oluyor, halsiz bitkin bir şekilde yeni gün başlıyor. Yazdıklarım kağıtta kalıyor, kalemin mürekkebi gün ışığını görünce kuruyor. Kurgular, düşler, önüne geçemediğim onca yazgılar birer birer bitmeye başlıyor. Ayrılık gündüzün değil, gecenin konusu. Satırlara işliyor ayrılığın kokusu, baygın bir is gibi. Artık o satırlarımda, hep bende saklı kalsın diye.
Mevsimsiz Sohbet’ten
https://twitter.com/arpaslanbudak