beklemek nice erdemdir tartışılmaz.
sanki kanatlarım belirecek kürek kemiklerimden, onun için bekliyorum; kemikler kaynıyor büyüyor acıtıyor. Oysa uçmak niyetiyle atmamıştım adımlarımı, yürümenin dahi ne kadar meşakkatli olduğunun farkındalığıyla çabalıyordum.
şimdi ben ayaklarım kuyruk olmuş kanatlarımın çıkmasını bekler halde dalıp dalıp çıkıyorum sulara, balık kız olmaklığa devam ediyorum. Başak başak döküldükten sonra karada, serin sularına daldım dünyanın. Fakat bu kanatlar acıtıyorlar çıktıkları yerlerden. Kuşlara şemsiye tutma fikrim halen aklımda, rüyalarımda gülü buluyorum fakat bülbül kayıp. Umarım su alıp götürmemiştir onu.
Bedenim çevriliyor resmen, uçsam uçamıyorum henüz. Fakat evriliyorum yavaş yavaş, karada sürünürken yürümeye yürümekten yüzmeğe ve sonraki adımda uçmaya evriliyorum. Bu evrilme sırası düzensiz ve sonsuz süreli bir değişimin kapanında tutuyor beni. Oysa bunu ancak dışarıdan bakınca görebiliyorum, hissettiğim ise ağrılı bir acıdan ötesi değil. Neye dönüştüğümü çok az kavrayabiliyorum. Beklemek nice erdemdir tartışılmaz.
kuyruğumun dalgasından biri tutuveriyor beni, bir kaşif. Kürek kemiklerimi okşuyor sanki şifacı, iyileştirmiyor ama dokunduğunda anlıyorum onun kırıklarını ve nasıl iyileştiğini, bana geçmişini okutuyor. Gülü buluyorum sanıyorum bülbül yok oluyor.Bir harita beliriyor gülü resmediyor, bülbülü kayıp. Kayıplarım yok değil ancak artık anımsamıyorum, dönüştüğüm hallerden bana kalan bir sadelik oluyor. Beklemek nice erdemdir tartışılmaz.
şifacının kendim olduğunu kavrıyorum. Zamanın denkleminde, belki sabit kalamıyorum ama yaşamımı sürdürebilmek için formdan forma şekilleniyorum.
Kırıklarının iyileştiği yerlere bir bir fısıldıyorum kaşifin. Kim olduğumu anlamıyor. Yine de tanıdık geliyorum ona. Fakat ben tanıyamıyorum en bilindik dalgaların arasında bulmama rağmen onu. Bir kimyager olmalı? Neden derseniz “belirsizlik ilkesi”nden başkasını bilmez, gözleri kehribar rengi değildir ama gözlerine bakarken düşüncelerini okuyamazsınız. Yahut bir arkeolog mu dersiniz, ancak enkaz altıyla ilgilenen belki de bir coğrafyacı itinayla madenini arayan. Belki de bir zanaatkardır özenle işleyen cevherini. Kırıklarının iyileştiği yerlere bir bir fısıldıyorum şifalı sözlerimi, bir daha kırılmasın diye.
Şifacının kendim olduğunu kavrıyorum. Fakat bu kanatlar yara değil ki iyileşitireyim. Beklemek nice erdemdir tartışılmaz.
Beklemek sanki bir bana bahşedilmiş.Uzun soluklarla bekliyorum. Demir kilit açılmıyor, artık bülbülü olmuyorum hiçbir gülün, gül beni kilidin ardında buluyor, beklerken şifalanıyorum. Kürek kemiklerimdeki acı dinmiyor, kaşifin elini sırtımda hissediyorum, yüzeydeki baskı hissini dağıtıyor. Biraz olsun odağım dağılıyor.
Beklemek nice erdemdir tartışılmaz.