Bekliyorlar sevgilim; ben de bekliyordum. Kaleme aldığım çok yalnızlık var ama sen en özel yalnızlığısın bu kalemin. Seni, sensiz yazmayı bekliyordum. Kaç gün oldu, kaç saat, kaç hayaletsiz zaman geçirdi kalbim? Bak, yine sana kaldım. Gece, devşirdi mutluluğu sensiz sükunetsiz zamana. Beni buluyor musun, kendimi ararken asfalttan topluyorum kendimsizliğimi; asfalta yapışan sakızlarda beni görüyor musun? Ne çok söz söyledik birbirimize, şimdi hatırımıza misafir bile olmayan… Bir uçuk gibi kaldı hadiseler; masalcı aynalarda bize bizi anımsatan…
Bekliyordum aşkım. Beklemek, saçlarını tararken rüzgarda uçuşan kimsesizliğimi toka ile tutturmaya çalışan bir ihtiyar artık. O kadar yaşlandı ki, bastonuyla bile seni bekleyemiyor. Düşündüm; bir an ve uzun yıllar sonra. “Gelirse kendine gelir misin?” diye sordum kendime. Kalbimde unuttuğum o zil çaldı aniden. Paydos vermiş ve teneffüse çıkmış bin hasretlik yalnızlık devinimiyle döndüm mutluluğa, “Gelirse yaşarım” dedi içim. Yaşardı…
Şimdi gülüyorsun, hissediyorum. Dişinin alaycı rütbesinde hücremi şaşırıyorum. Hangi yanına dönsem sensiz bu duvarların? Aşk, son haddini alıp bizden; son harfini de terk etti. Aş kaldı bana zamanla. En tok hadisemde bile kazınıyor midem, hep açım sana. Kaçıncı sitem buketini gönderip sana, kadınların erkeklere çiçek göndermek adetlerini ben başlatmış oluyorum, bilmiyorum. Kokla. Ben savruluşu eser de belki sana; bendeki güzelliğini güzelliğince özler ayrılamaz olursun sonra.
Ayakta kaldım. Oturmak istemiyorum ayrılığa. Davetine icabet etmek istemiyorum kaderin nefretinin, biz, bizde güzeliz. Sen ve ben; aşk aşiretim; fay hatları pay hattımıza savruldu. Trenin müthiş şölenli bizi ezişi olduk. Payımıza hiç mi mutluluk düşmez?
Ah be aşk, kendime gelecektim, yaşayacaktım, yaşadığımı hissedecektim. Onsuz yaşayamıyorum demiyorum; kalbimin tik tak sesleri bir tek onda duyuluyor, yaşadığımı o zaman hissediyorum diyorum. Az önce dokundum kalbime; saati durmuş ve zamanın sıfırlanmış bir yalnızlık hadisesi gibiydi. Bekliyordum. Sevilebilmek için en çok. Sevilmek açlığı, kuruyemiş gibi çekiyordu kendini bana. Onun tarafından sevilmek açlığı…
Onun kalbinin yağmurlu mutluluğunda bir tek onunla ıslanmak gerçeği olmayı bekliyordum. Biz, bence bizde güzeldik. Çirkin kalıyorum aşk aşiretim; kalp davasından kodese düşüyor günahlarım. Simidin susamındaki o son haz oluveriyor yaşam; yaşadığımı hissetmek için simidinden değil en çok susamından kaldırıyorum. Toplaya toplaya ve toplana toplana şu gitmeler; hiç gelememeler, ne susamlar biriktirdim bir bilse. Biz, simidin çekirdeğinde de güzeldik. Bir aileyi anımsatıyordu; çekirdek aileyi… Martılara teslim etmiyordum, eller değildi yukarı. Bence biz martıda değil; bizde güzeldik.
Bekliyordum. Saat bak kaç oldu… Dilini ısırdı dili geçmiş zaman, mişli geçmiş zamanımın. Zamanlar bile onsuzlukta kavga etti. Aşk yanılmışlığım; fal, yine Binnaz’a kaldı. Baktırmam. Kahverengi gözlerinin kime baktığını söylemiyorsa yalan o fal… Kalbin şimdi nerede yatıyor ve kimin kalbinde battaniyesine sarılıyor; söylemeyecekse yalan o fal…
Sevgilim, sevgi basiretim; namusunu terk etti Edebiyat. Sana yazılmayacaksa sussun her ölçü ve zamirinde tutuşmayacaksa aşk; sönsün Türkçe’nin mutluluğu. Biz, bence bizde güzeldik. Sesine unutuş döşedim; kimin kulağında tenorlarla işliyorsa şimdi, ona sevmek döşüyorsundur sen. Biz, bence bizde sevmek döşerken güzeldik. Battı. Kalbimin camı yine işte; hissediyordum böyle olacağını. Sesine ölüm döşedim, duymuyorken bahtımın ah almayan hayat yanı…
Bence biz, bizde güzeldik. Bekliyordum, hoş geldin. Artık gidebilirsin. Bir sonraki gecede hazin bulutlarıyla yağmak için kalbime. Bence biz, bizde ölürken güzeldik…
Dilara AKSOY