Mahallemizde bir çocuk vardı. Beraber büyüdük. Arkadaşım olamadı hiç. “Bir çocuk” olarak kalsın istediler hep. O benden daha iyi dövüşüyordu. Boyu falan da epeyce uzundu benden. Biraz daha yakışıklı, dersleri çok daha iyiydi hep. Beraber büyüyorduk ama o bir adım önden gidiyordu. Oyunları en iyi o oynuyordu. En güzel golleri o atıyor ve herkesten daha hızlı koşuyordu. Benden de daha hızlı… Matematikte de iyi gibiydi. Senelerce aynı sırada oturduk. Onun kolu ön sıraya biraz daha fazla uzandı. Sonra? O daha iyi bir liseye gitti. Onların okulun gömleği falan da hep daha güzel oldu bizimkinden. Annem, babam, etraf… Hep onu örnek gösterdiler. Daha erken gitti Üniversite’ye falan da hep… Ben daha Üniversite sıralarındayken bir çocuğu falan oldu. Mühendis olmuş, olsun. Zaten iki kere ikinin dört ettiğini de benden önce öğrenmişti. Babasının arabası da güzeldi o çocuğun. Annesi biraz daha okumuş benimkinden, abisi de serseri değildi benimki gibi. Anlayacağınız hep bir öndeydi benden. Herkese göre. Bana göre? Ben ondan önce sevdim. Mesela o 2 ile 2’yi çarptı defterinde, ben şiir yazdım. Matematiğe hiç yetmedi vaktim de elmayı çok güzel yiyordum. Hala Üniversite’yi bitiremedim. Çünkü Üniversite’de de çok sevdim. Hala ondan güzel yazıyorum şiirleri. Henüz bir çocuğum da yok haliyle. Ama ben bütün çocukları sevdim. Benden hızlı koşuyordur hala. Olsun, ben hiçbir yere acele etmedim. Mühendis de olamadım mesela. Olsun, henüz okurken bir iş sahibi oldum. Babama da onun babasınınkinden güzel bir araba alacağım. Abim hala serseri… Şimdi eş-dost beni çocuklarına anlatıyor. Ölçebildikleri kadar, ölçebildikleri metalarla. Olsun, şiirlerimi ben okuyorum. Benden önde gördükleri adama ben hala arkamı dönüp bakıyorum. Eğer ters tarafa yürüyorsanız; ne öndesinizdir ne arkada. Ben hayata hep tepeden bakıyorum.