Bütün öğüt vericiler, kitaplar, köşe yazıları, akademik makaleler, bilimsel kitaplar, amfi dersleri, anlatır. Anlatılan şeylerin çokluğundan mıdır bilinmez, bir ağırlık olur bu öğütlerde. Tamamen anlamayı düşünürüz. Bunun mümkün olmayacağına da bilimsel dayanaklarla inanırız. Bu yüzdendir bazen umutsuz başlarız. İşte bu yapacaklarımızın da altına düşürür bizi. Heyecanımızı kaybederiz, sanki yanlış patikadayızdır. Karamsar, düşük enerjili birisi olabiliriz anında. Bunun sebebi açıktır. Yapamayışımız. Bulanırız anında. Beynimizde alarmlar çalar. Bize anlatılan şeylerin bir insandan çıktığını unuturuz da sanki onlara kutsal şeylermiş gibi yaklaşıp kendimizi onlara layık görmeyiz. Bir nevi kendimizi küçümseriz. Dostoyevski’yi anlayamayacağımızı düşünebiliriz. Bize anlatılanları çoğu kez bu yüzden kaçırırız ve kaybımız olur. Hiç umursamayışımız ise tamamen korkaklığımızdandır. Tepkisiz kalırız, okumaz, dinlemeyiz, sadece kurtarırız. Bir gün çıkıp da farklı bir şey yapalım. Bir şeyi okurken, dinlerken onu size dikte edercesine yazılmış veya kurulup ağızdan çıkmayı bekleyen cümlelere meydan okuyalım. Dünyanın en büyük bilim adamlarının ifadelerinde hata arayıp onları küçümseyelim. Onlardaki tüm büyüyü, kutsallığı yoka sayıp hafife alalım ve aslında bu büyünün, gözün hemen önüne yerleşmiş sahtekâr bir perde olduğunu düşünelim. Bunu yapmamızdaki asıl sebep kar zarar ilişkisini göz önünde bulundurmaktır. Eğer onları kutsallaştırırsak, onların sürekli bizden uzak olacağını düşüneceğiz ve hayatımız vakti oyalamakla geçecek. Oysa gerçek olan ise okumak, dinlemek ve anlamak olduğundan onları bu yöntemle kendimize yaklaştırabiliriz. Bu bir yöntemden öte bir yaklaşımdır. Sahte ve yapay gibi durabilir, oysa tamamen kendi potansiyelini kavramak üzere etki gösterir. Kendinizi bilim adamı, yazar, filozof gibi hissetmeye başlarsınız ve düşünüş hayatınız, hiç olmadık şekilde farklılaşır. Özetle bize bilgi veren her kim, her ne olursa olsun onun da bir mahlûk olduğunu düşünmekten öte, onu kavrayabilmenin yolu onu yakın görmektir. Bu küçümseyerek de olur, hata arayarak da. Belki birçok yöntem daha vardır. Gün gelir de bize söylenenlerin ötesinde, söylenilmesi unutulmuş şeyleri aklımıza getiririz ve artık biz de gerçek birer düşünür, birer ‘’mütefekkir’’ , ilim adamı oluruz. Söylemeye çalıştığım şey cesaretten öte, yaklaşım üzerine bir taktik ve büyük denilen insanların demek istediklerini anlayabilmenin yolu. Belki de onlar olabilmenin…
Bu yazımı bu yöntemi kendime hatırlatmak ve düşündüklerimi kendime tam olarak kavratabilmek için yazdım.