– Ah aşk bir topluluğun fotoğraf çekildikten sonra dağıldığı an.
Ah Muhsin Ü.
Belki de dünyanın yaratılışı büyük bir hatadır diye düşünüyorsun. Belki de başaramadıklarının üstünlüğü başarabildiklerinin nasıl becerdiğini bilememenden ötürüydü.
” Siktir et ” diyorsun kendine ” siktir et nasılsa unutacaksın ”
Aslında unutmak güzeldi en mutlu olduğun zamanları unutmasaydın eğer.
” Benim düşlerim vardı. ” diyorsun lakin düşlerinin ne olduğunu bilmiyorsun. Adının Mehmet olduğunu iki kızın bir hayırsız erkek çocuklarının olduğunu biliyorsun da karını hatırlamıyorsun. Eski resimlere bakıyorsun devamlı. Üç yaşında bir torunun olduğunu söyledikleri kız çocuğunun amaçsızca televizyonu zaplaması gibi resimlere bakıyorsun ardı ardına. Evlilik resimlerine bakıyorsun. Karın öyle güzeldi ki şaşırıyorsun. Türk sinemasının güzel kadın oyuncularından birine benzetiyorsun ama hatırlamıyorsun kim olduğunu. Sonra bir iş yerinde çekilmiş resmine bakıyorsun. İnce kesilmiş bıyıklarınla gülerek poz vermişsin. Resimler çoğaldıkça hatırlayamadıklarının altında kalıyormuş gibi hissediyorsun. Tüm resimleri yatağın üstüne bırakıyorsun ağır ağır hareketlenip bastonuna abanıp ayağa doğrulmuşken kıvırcık altın sarısı saçlarıyla adını hatırlayamadığın torunun gelip yatağın üstüne atlayarak resimleri karıştırmaya başladı. Sen bir kaplumbağa ne kadar hızlı hareket ederse o kadar hızlı hareket ederek bastonunu hava kaldırıp ” in oradan çabuk bırak resimleri ” diyorsun seksen yaşının vermiş olduğu sinirlilik halleriyle. Ama torunun seni bir kelebeğin kanat çırpış sesleri kadar sessiz şekilde resimleri karıştırmaya devam ediyor. Sen bastonunun ucuyla hafiften dürtüyorsun. Kızını çağırmayı istiyorsun ama kızının adını hatırlayamadığın için çağıramıyorsun. En sonunda pes edip bastonuna abanarak bir iki adım atmışken ” dedecim bu yesimde ki kim? ” diye konuşan torununa gayri ihtiyari pili zayıf bir saat ekseriyetiyle torunana baktın. Gösterdiği resmi bulunduğun yerden görmen imkansız olduğu için geri dönüp resmi burnunun dibine getirerek baktın. Bir an da içine katranların dolduğunu hissettin ama neden olduğunu bilmiyorsun. Resimde ki kadın karın değildi. Son zamanlarda düşlerinde gördüğün ama kim olduğunu hatırlayamadığın bir kadındı. Siyah uzun saçlarını örmüş ve dizlerine kadar uzun olan bir kolsuz elbise giymişti. Elinde ki resmin yarısı yırtılmıştı. İçinde ki katranlar kulaklarından,burun deliklerinden, ağzından taşıyormuş gibi geldi. Hatırlamıyorsun resimde ki kadını. Sadece düşlerinde gördüğünü hatırlıyorsun. ” dedecim? Dedecim? ” diyen torunun dürtmeleriyle resme bakmaya başladın. Masmavi gözleriyle sana baktığını görünce içinde ki katranların yakıcılığından kurtuldun. ” Hatırlamıyorum. Akrabalardan biridir. Hem sen ne yapacaksın bakalım kim olduğunu in hadi yataktan çabuk. Bana su getir ilaçlarımı içicem. ” diyerek indirdin yataktan torununu. Elinde ki resme tekrar baktın. Uçurumun kenarına gelip atlamayı düşünün biri gibi duruyor ismi dilinin ucunda. Ama zorlasan da hatırlayamadın. ” Ne önemi var ki artık kim olduğunun. ” dedin ve resmi yatağın üstüne atarak odandan çıktın. Oturma odasına geçtiğin an kızın elinde ilaçlarınla oturduğun koltuğun yanında bekliyor. Torunun yine kumandaya huncarca basarak kanalları geziyor. Koltuğa oturunca kızın ilaçlarını veriyor içiyorsun tek seferde üç ilacını. Kızın yanağından öperek mutfa doğru giderken o resimde ki kadını sormayı düşündün bir an ama vazgeçtin sonra. Şimdi torununla birlikte bir çizgi filme bakıyorsun. Saatlerce çizgi film izledikten sonra sıkılıp ” akşam haberleri başladı kapat artık şunu. ” diye paylarken torununu kızın içeri gelerek haberleri açtı. Haberleri izlerken dudaklarından istemsizce bir isim düştü. Sevip de vuslat edemediğin kadın.
” Elif ”