Size, “ölüm nedir ?” diye sorsam bana nasıl bir cevap verirdiniz? Uzun bir sessizlik midir ölüm? Yoksa sonsuz bir uyku mu? Tamam o halde soruyu biraz değiştirelim . “Savaştan kaçmış küçücük bir çocuğa göre ölüm nedir?” Cevap veremiyorsunuz öyle değil mi ? Sonsuza kadar susmak ve bu konu hakkında bir daha hiçbir şey duymak istemiyorsunuz belkide.Pencerenizi kapatınca bomba ve silah seslerine karışan acı çığlıkları duymuyorsunuz nede olsa. Sizin sessizliğinizin güçlendirdiği silah namlusu binlerce kişiyi katlederken hala sukunetinizi nasıl koruyabiliyorsunuz? Durun sizin yerinize savaştan kaçmış bir çocuğa göre ölümü kısaca tanımlayayım. Kısaca diyorum çünkü, hiçbir kalem bu konuyu enine boyuna anlatabilecek kadar güçlü değil. Bir çocuğa göre ölüm, uzun zamandır çektiği hasretin son bulmasıdır bombaların sessizliği, rüzgarın sakinlemesidir. Ölüm doğmaktır. Sana ait olmayan bu dünyalık kokunu bir anda yok olmasıdır. İnsanlığın bittiği yede, yeni bir güneşin doğmasıdır. Bir daha hiç batmamak üzere… Yılların acısı bir anda son bulur gözlerinde. Bir nevi kurtulursun her şeyden. Gerçekten de hak ettiğin yerdesindir artık. İşte böyledir dünyanın tüm yükünü tek başına sırtlayan bir çocuk için ölüm. Gözleri insanlığın aynasıdır. Aynı zamanda masumluğun resmi. Bir tokat gibi yüzüne çarpan bakışları, yaşanmışlığın belgesidir adeta. Susuzluktan kurumuş dudaklarından dökülen sözler, bir yetişkinden daha olgun çıkar bazen. Ancak ölümün habercisi çığlıklar, duvarlara çarpıp kulağına gelince anlarsın her şeyi. Taşlaşmış kalbinin buzları birer birer erirken, yanağından süzülen tuzlu yaşlar, daha hiçbir şey için geç olmadığını fısıldar.