Küçük duyguların arkasına saklanıp orada yaşadığın oldu mu hiç? Kendinden daha fazla benimseyip kucak açtığın, bazen de kucağına kaçtığın bir duygu, mesela…
Geceleri uyumaya çalışırken kafanda yarattığı koca bir gürültüyü hoşgördüğün, sırf daha fazla büyüsün diye ruhunu aç bırakıp onu büyüttüğün bir duygu…
İçinde yarattığı koca boşluklardan kendini atma isteği yaratmasına rağmen taşıdığın, koruduğun, dipsiz bir duygu…
Bu tarz duyguların tanımı zordur. Hepimizin içinde yaşattığı fakat tanıyamadığı tek soyutluktur. Yerine ve zamanına göre değişir ismi fakat aslında hep aynıdır. Korku ya da sevgi, şefkat ya da bencillik… Kimi duygunun her ne kadar tanımı güzel cümlelerle yapılsa da; bazen hayatımıza kötü şekilde yön verirler, sonları hep çıkmazlığa dayanır.Sevgiden dolayı canı yanmayan yoktur mesela, ya da korkunun sana kaybettirdiği onlarca şey birikmiştir geçmişinde dönüp baksan. Şefkat bağımlılık yaratır, yokluğunda kendini sudan çıkmış balık gibi hissedersin. Fakat insanız işte, bir şeylerin ardına saklanıp arkamızı ona yaslamak zorundayız. Güzel tanımları olan taştan duvarlara güvenip üzerimize yıkılışını izlemeliyiz. Her üzerimize yıkılışında farklı isimlerle yeniden örmeliyiz. Tırnaklarımızla kazıyıp ellerimizle dikmeliyiz tuğlalarını. Her seferinde pişman olup yine de vazgeçmemeliyiz. Çünkü kendimizi olgunlaştırmak ve hayata hazırlamak zorundayız.
Duygusuz birini görünce suratımızı ekşiltir, gözümüzü kaçırırız. Yanında fazla durmak istemez, arkadaşı olmayı aklımızdan dahi geçirmeyiz. Onun arkasına saklandığı duvarları yoktur çünkü. Üzerine yıkılan tuğla parçaları, kendini güya güvende hissettiği bir yer yoktur. Yargılanmalı mı bu kişiler, yoksa sorgulanmalı mı? Kendisi mi istedi duygusuz kalmayı yoksa zorlandı mı öyle bırakılmaya? Kim ister ki hayatın senden kaçıp uzaklaşırken kucağına atladığın bir hissiyatı kaybetmek?
Senin hiç duygusuz olmayı istediğin zamanlar oldu mu? Bir insanı sadece ‘insan’ olarak görmek, onun duvarlarını yok sayarak tanışmak istedin mi mesela? Ya da sen boşluğunu başka bir boşlukla doldurmak istedin mi hiç? Belki de çabalamışsındır bile bunun için. Bir gecelik bile olsa kafanın içinde gürültüler kopmadan uyumak için çabalamışsındır. Dışarıda görüp gözünü kaçırdığın “duygusuz” insanlardan biri olmayı bir kez de olsa istedin işte, itiraf et. Hayata hiçbir duygunun esiri olmadan yürüyebildiğini göstermek istemişsindir. Sonu hep hayal kırıklığıyla bitse de, belki de denemişsindir. Her hangi bir duygunun esirliğiyle yarattığın yanlışların özgürlükle yarattıklarından hiçbir farkı yok aslında, ama suçlayabileceğin soyut bir kavram, söyleyebileceğin bir cümle ya da yazabileceğin uzun yazılar var en azından.