Ne yazacağımı bilemiyorum. İlk kez böyle his oluştu içimde. Kendimi tanırım zannediyordum meğer tanımıyormuşum. Kar yağdığında okula gitmek istemeyen bir çocuk gibiyim bugünlerde. Halsiz, soluk ve en çok da hüzün doluyum. Pencereden yağmuru izlerken akıp gitsin istiyorum tüm hüznüm yağmurla birlikte bu kirlenmiş sokaklardan. Sonbahar hiç mi hiç sevinç getirmedi bana. İnsan yanında birini arıyor bu mevsimde. Pencere başında yağmuru izlerken hayalini kurdurtacak birini.
Her sonbahar biraz daha olgunlaşıyorum. Çünkü her sonbahar bir öncekinden daha çok ders veriyor bana. Hayallerim, umutlarım ve kaybettiklerim her yeni sonbaharda yüzüme çarpıyor bir eylül rüzgarıyla. İnsan en çok anılarda kayboluyor bu mevsimde. Keşkeler öylesine fazlalaşıyor ki, yolunu kaybediyor insan yere serpilmiş yaprakların kapladığı sokaklarda. Kaybolmak isteği fazlalaşıyor ruhumda. Nereye gittiğini bilmediğim bir otobüsün cam kenarında, yolu izlerken uyuya kalmak istiyorum.
Sonbaharın en sevdiğim yanı beni asla şaşırtmaması. Yapraklar dökülecek ağaçlardan, yağmur hiç beklenmedik anda yağacak üstümüze ve rüzgar gecenin en karanlık saatinde esecek açık kalmış pencereden. Ruhum emekliliği için gün sayan yaşlı bir amca gibi sanki, öylesine yorulmuş. Çünkü bu hayatta en çok şaşırmak yordu onu. Beklenmedik sonlar öyle ağır geliyor ki artık zavallı ruhuma. Belli etmiyorum ama acıyorum onun bu haline. Yardım etmek istiyorum lakin o pencerenin kenarında herkesten uzak sadece yağmuru izlemekte. Yağmur ona kimi hatırlatıyor bilmiyorum ama o penceresinde ben ise bu hüzün mevsiminde biraz daha yoğruluyoruz hüznümüzle. Ne yazacağımı bilemiyorum demiştim ya aslında sonbahar her şeyi anlatıyor. Bir Eylül rüzgarı ki, hüzün esiyor.