Kapkaranlık bir sokağın ortasında yapayalnızım. Sağıma dönsem uçurum, öbür yanım ben sonunu görmeye çalıştıkça daha da uzak şimdi. Bir ışık arıyorum, gökyüzü dalga geçiyor sanki benimle. Farkına varıyorum o an; yine bütün hayallerimle, günahlarımla, kendimle baş başayım. Kendimi bir kenara koysam, koşsam diyorum; uzaklaşsam bu lanet yerden, kendimden. Ben uzaklaşmak istedikçe daha da içimi bürüyor yalnızlığım, sonra anlıyorum tekrar, kendimden kurtuluş yok bana ben var oldukça. Sırtımda çantam, içinde bütün kirli düşüncelerim, hayal kırıklıklarım; üzerlerine bir yenisini daha eklemem için beni bekliyorlar sanki. Ağırlaşıyorum ve ağırlaştıkça yavaş yavaş o lanet uçuruma doğru sürüklendiğimi hissediyorum. Dönüp bakıyorum kendime tekrar; hayallerimin, duygularımın her bir köşesine parmak uçlarımla dokunuyorum birer birer. İncitmemeye, incinmemeye çalışıyorum sanki. Sonra incinmişliklerimin farkına varıyor ve bir anda şefkat duyuyorum kendime. Söylemiştim, kapkaranlık bir sokağın ortasındayım. Bu karanlık yerde her şey mübah artık. Bir anda benimsiyorum kendimi; tüm yanlışlarımla, zayıflıklarımla, zaaflarımla bu hayat benim diyorum. Ne tuhaf ki ne zaman tüm o yanlarımı benimsesem iyi taraflarımdan biraz daha uzaklaşıyorum. Çok bilinmeyenli bir denklemin içerisinde gidip geliyor, hiçbir bilinmeyeni bulamıyorum. Tek bir ihtimal kaldıgeriye diyorum, sırtımdaki ağırlığın beni sürüklediği uçuruma doğru ilerlemeye karar veriyorum. Direnmeden, ona karşı koymadan ilerlemek… Ancak ne zaman başımı o tarafa çevirsem endişeye kapılıyor, cesaretimi yitiriyorum. Uçurumun derinliklerinde yalnız başıma kalmaktan öyle korkuyorum ki. Telaşla diğer tarafa yöneliyorum, saatlerce yürüyorum. Arkamı döndüğümde yine uçurumla yüzleşiyorum, o an anlıyorum ki ben kaçtığımı sanarken yerimde sayıyorum yalnızca. İşte tam da bu noktada, hala o karanlık sokağın ortasındayım, yapayalnızım. Bir ışık arıyorum.