Gerçek aşk, yolda olmaktır. Ya da huzursuz olmaktır sabit kalmaktan bir yerde. Yahut gerçek aşk diye tanımlayacağım her şey boş birer avuntudur uydurduğum, kim bilir. Fakat hislerimi anlatmalıyım. Konuşmaktan ziyade yazmayı tercih edişimin ardında kimsesizliğimi bulacaksınız.
Bir otel odasında olmalıyım. Konya’da bile olabilir. Sonuçta ayrılacağım oradan da. Ve sonra bir başkası, ki o bir başkası kendine ülke diyen toprak bölüştürücülerinin çektiği dikenli tellerin ardında olmalı. Ardında, çok ardında… Evet, tanımadığım bir yerde olmalıyım. Gece uyku tutmamalı kaldığım otelde seçilmiş olanları. Ve balkonda ya da otelin önündeki avluda buluşmalıyız, içmediğim halde sabaha kadar sohbet uğruna sigara tüttürmeliyim. Öylelikle samimiyetimi kanıtlayacağım. Sonra gülmeli ve ertesi gün sahile gideceğimiz saati kararlaştırmalıyız o yabancıyla. Son bir kez vurup şişelerimizi, fondip sonrası yalnızlığına gömülmeliyiz. Ayrı ayrı gün doğumunu izlemeliyiz. Burada yalnızlığıma geri dönmüş olacağım. Gün doğumunun kızılında saklanan gizi görmeliyim.
Odama geri dönüp yazılarıma göz atmalıyım, birkaç satır yazarım belki. Sonra gün aydınlandıkça artan uykuma bırakırım kendimi. Oda servisi lüzumsuz bir saatte uyandırmalı beni ve küfrederek kalkmalıyım. Sonra kahvaltı var, ve dün gece gördüğüm o yabancıyla zoraki karşılıklı kahvaltımız. Her zoraki davranışın olumsuz olacağını söyleyen yok ya, sohbet sarar belki. Her ne kadar aynı dilleri konuşmuyor olsak da yalnızız ikimiz de, bundan daha iyi anlaşılacak lisan var mı.