Ben ölümü beklerdim soğuk gecelerde. Sevgiliyi bekler gibi. Limanlara sığınmaz açık denizlerde boğulmak isterdim. Yaşam, ölümden sonra başlayacakmış gibi. Gözümden akan her damla yaşta aslında kalbim kanardı. İçimde bir ateş hep yanardı, sönmek bilmeden dur durak bilmeden yanardı. Yüreğin nasır tutması nedir bilir misin ? Hani eller nasır tutar ya, hissizleşir deri. Ateş tutsan yandığını hissetmezsin dokunsalar oraya anlamazsın ama derinin hemen altında hala kan akar hala damarlarından can taşır parmaklarına. Aynen öyle işte kalbin nasır tutması. Etrafına en kalın duvarları da örsen içerde bi ateş yanar durmaksızın yanar . Öyle hissizleşir ki insan duyguları unutur hepten. Mutluluğu, gülüşü, hüzünü, ağlaması hep sahtedir. Günden güne taktığı maskeler gibi, hiçbiri o değildir. Hiç bir duygusu onun değildir. Kendine yabancılaşır insan. Sonra gün gelir biri çıkar insanın karşısına. O kalbinin etrafına çektiği yüce duvarları fatihin konstantinniyeyi vurduğu gibi vurur. Yerle yeksan eder. Kalbinin içinde, gönlünün tam ortasında yatan o ateşin arkasına rüzgar olur. İnsan o zaman kendini bulur. Maskelerinden sıyrılır. Yine gerçekten mutlu olur yine gerçekten gülebilir. Başkasının ruhunda kendini bulur insan. O kalbinde hep yanan ateş kasıp kavurur etrafı. Kalbi aşk ile tutuşur Simurg misali küllerinden doğar insan. Siyah beyaz hayatı boyanır gökkuşağının göz kamaştıran renklerine. Birinin dokunuşu yeter insanın yeniden insan olmasına…