Zamandan bahsetmek istiyorum. Yıllardır üzerine söylenmemiş söz kalmamış bir konu, cevabı bulunamamış bir sorudan yani. Cevabı bulabileceğime ya da zihinlerinizdeki sisi dağıtabileceğime gerçekten inanmıyorum. Ayrıca bunu istemiyorum. Dünyada ne zaman bir sis dalgası bir anda dağılsa insanlar şaşırır ve ölmeye devam ederler. Sunacağım şeyler ölümsüzlüğü getirmeyecek size. Zamansızlığı da. O yüzden vaktinizi harcamayın bence bu kıytırık yazıyla.
Nedir peki zaman? Einstein’ın teorileri kadar kuramsal ya da şiirlerdeki gibi duygusal mıdır? Yoksa sadece beş harfin oluşturduğu bir dil kurumu hatası mı? Bu soruların cevapları da ben de değil. Ayrıca bunlar benim sorularım değil. Cevapları beni değiştirmeyecek çünkü.
Benim tek bir sorum var, hep de bir sorum oldu. Herkese ve her şeye karşı soracağım soru da budur belki. Zamanla savaşabilir miyim? Doğru yanıtın hayır olduğunu bildiğim için de söylecek sözlerim azalıyor. Ama ben yine de kavgamı sürdürüyorum. İlk çay bitmeden, ikincinin siparişini veriyorum garsona. Ya da önce tatlıyı yiyorum, ana yemekten hızlı geldiği için. Kitapları sayfa atlayarak okuyorum, çünkü okunacak sayfaların sayısını kestiremiyorum. Peki neye yarıyor bunlar? Tabii ki hiçbir şeye. Anı yaşamak bir saçmalıktan ibaret bence. Yaşanacak başka bir anımız yok zaten. Hatıralarımıza dönüp dönüp yepyeni anlar yaratamıyız.
Hayat her zaman yorucu. Çünkü yaşadığımız hayatlar sayılardan, istatisliklerden ibaret. Çoğumuz daha anlamını bilmiyoruz ya da söyleyemiyoruz. Aptalız yani. İnanmayı bilmediğimiz değerler uğruna günlerimizi harcıyoruz.
Ben kimim sorusunun doğru cevabını bulduğunu sanan adam, kendi yalanına inanmayı başarmıştır. Daha fazlasını değil. İllüzyonların topluluğudur hayat. Sorulmuş eski soruların değişmeyen yanıtlarından değil. Bu yüzden aslında doğru cevaba kendimi inandırdığımı, ve karamsarlık çukuruna gözlerim kapalı atladığımı düşünüyorum. Ama yalanlarımda kesin olan bir şey var ki, hayata karşı güçlü durmak ya da zaman karşı savaşmak, bir süper kahramana karşı kötü adam olmak gibi bir şey. Film başlamadan biliyorsun sonunu, hayat başlamadan bildiğin gibi.
Ama aslında yazacağım bütün kelimeler, uğruna yalanlar söylediğim, kendimi inandırmak uğruna başka yalanlar da eklediğim düşüncelerin bir parçası değil mi?