O gün en mutlu günümdü gelip geçirebileceğim, bitmek bilmeyen bir yolculuğun bitmek bilmeyen bir huzuru kaplamıştı köşelerimi. Huzurun meydanı bana kalmış gibiydi, rahatta benim elimdeydi mutlulukta, işte tam o gün gece yarısına kadar tüm güzel duyguların şahitliğini yapmak imza atmaya benziyordu; Evet ben şahidim! Bitmemesi gereken şey sadece gün değil hislerdi, zerre bitsin istediysem ellerim kelepçelensin atlayayım denize, külliyen yalan! Her güzel dediğim güne halt ettirmiştim o gün, solumda hissedemediğim nefesin haddi hesabına gelince bulamadım hiç yoktu adeta. Bir gülümseme nasıl bu kadar iyi gelebilirdi bana beni bilhassa nasıl gökyüzünde hissettirebilirdi bilmiyorum, bildiğim tek şey vardı o da o günün adı huzur olmalıydı ne Pazar ne Cuma sadece ve sadece huzur…
Başladığına dualar ettiğim, bitmesin diye salavatlar çektiğim o gün de bitti lakin unutturmadı hiçbir gün hiçbir güç bana o anları, o gün bugündür nefesimin bir başı boş, tenim otuzdokuz derece ateş, gülüşlerim gamze açtırmış, gözlerim sahipsiz… Nutku tutulurmuş insanın onu anladım, her insan illa kaybedermiş kendini ufak dokunuşlarda, hiçbir duygu eskimezmiş unutmadığın sürece alevlenirmiş her gece ; O gün birkez daha hayran oldum 5 senemi verdiğim ablama fakat unuttuğum tek bir şey vardı ben deniz o gökyüzü. Uzaktan sevmeye inanmamıştım hiçbir zaman, haberdar olunmayan duyguların tavşan ve dağdan ibaret olduğuna inanmıştım, tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok; ben sana ulaşmaya çalışıyorum senin haberin yok! Oysa şimdi ne de güzel dalıp gidiyorum uzaklara , harikulade bir umut içerisine düşmüşüm kimseye haberdar etmeden tabiri caizse Şebnem Abla’ya haber salmadan.Uzaklara daldığım her sokakta acil çıkış kapıları görüyor olmam beni asla kaçmaya itmedi, bir başka uzağa gitmek dahi geçmedi aklımdan.Belki yürüyemiyordum ama gözlerim her kaçış kapısını kapatmaya yetiyor artıyordu bile şüphesiz. Bazen hava mı soğuyordu yoksa kanım mı çekiliyordu bilemediğim günler geliyordu ben farkına dahi varmadan, çok yoruluyordum yürüyemediğim her yolda. Bir çok yıl otobüs beklediğim oldu gökyüzüne giden caddelerin duraklarında her yeni gün , şimdi otobüs gelir biner giderim kafasıyla uyanıyor ve her gece yarısı bir durak sonra inmiş ve eski durağıma geri dönmüş olarak buluyordum kendimi çünkü biliyordum yapamazdım ona gitmeye akbil yetmezdi ya da bilmiyorum para da. O sebepledir ki gözlerimle gittim hep, değdiremedim hasret kaldığım yüzüne fakat hep solundaydım ona hissettiremeden. Belki de hissediyor ve o da bu küçük hayranının kim olduğumu bulmaya çalışırken yoruluyordu, kıyamadığım…
Bazen düşünüyorum , öyle tatlı çırpınıyorum öyle çok çabalıyorum ki bir ihtimal o da böyledir ya da ne bileyim bir ihtimal o yürüyordur. Sonra kendime geliyorum işte birkaç soğuk duşla, silkeleniyorum binmeye cesaret edemediğim her bir otobüste. Günler ümitlenmekle geçiyor, umudu büyütmekle, çareyi beklemekte arayarak falan filan… Geçen her bir gün biraz daha yaklaştığım yalan, bilemeyiz belki o da bir adım ötede yürüyor ve ben durduğum sürece yanıyorum cayır cayır. Ben kendi hayalime bile yön veremezken nasıl renklendirebilirim şebnem dediğim insanı ? Biliyorum, saçı yüzü gözü kaşı meçhul bir yüreği var gökyüzüne dar, yer yüzüne taşmış. Bir kalbi var ki dokundukça titreyen, ellerimi çektikçe üşüyen.. Her neyse yine daldım hayale, ona hayranım ve ilk defa bugün onun şehrine doğru yürüyorum…