Lükstü.
Düşündükçe çektiği acının ne kadar lüks olduğunu düşündü.
Düşündükçe de iyice kafası karıştı. Ne işi vardı bu dünyada, ne?
Akşam evde hep beraber içilen çayın hatrına sustu.
Bi’ köşede sazını çalan sakallı adam hatrına sustu.
Onunla köşe kapmaca oynayacak gücü kalmamıştı.
İçini bir pamuk gibi etere bastırdı, pamuk gibiydi içi, nasıl basılmasın ki..
Ağırdı ama, hem de çok ağır, bir kırmızı çanta kadar ağır,
Ceset gibi, ama pamuktan ceset.
Lüks birkaç damla gözyaşıyla buluştu gözleri
Randevu saatinden yirmi bir dakika dört saniye kadar önce gelen yaşlardı bunlar.
Deniz oldu gözleri, göl oldu üstü başı
Karşısında oturan genç adam daldı onun gözlerine
Yüzme bilseydi çok şey söyleyecek biriydi
Yada öyle duruyordu ki -da ayrı yazılır-