Nihat ve Elif küçük kızlarının ısrarına daha fazla dayanamayarak eve köpek almaya karar verir. Yedi yaşındaki Esra ve beş yaşındaki Beyza köpeğin eve geleceği günü dört gözle bekler. Günler geçmişti ama babaları hala bir köpek getirmemişti. Küçük kızlar babalarının yalan söylediğini düşünerek üzülmekteydi. Geceleri yataklarında gizlice ağlayan kızlarını gören anne ise duruma çok üzülerek eşiyle konuşmaya karar verir.
Elif: Köpek konusu ne oldu?
Nihat: Sen ’İstemiyorum’ dedin ya.
Elif: İstemiyorum evet. Ama çocukları heveslendirdik yalan söyleyerek.
Nihat: Ne yapsaydım peki? Bir tutturdular mı bırakmıyorlar ki, kırmamak için oyaladım bende.
Elif: Açık açık söylemeliydik bence, yazık heveslendirdik. Günlerdir akşam işten dönüşünü beklediler yanında köpekle gelecek misin diye?
Nihat: Köpek köpek! Offf! Babalarını beklemezler o kadar dört gözle. Neyse. Bakarız.
Elif: Bakarız deyip geçiştirme, geceleri ağladıklarını gördüm. Açık açık konuşup anlatalım alamayacağımızı, neden alamadığımızı.
Nihat: Beni hiç bu konulara sokma, uğraşamam. Sen konuş. Kızları biliyorsun istedikleri şeylerden kolay kolay vazgeçmiyorlar. Hem ben bir ara almaya karar verdim,sen istemiyorsun diye vazgeçtim. Yine senin yüzünden alınmadı yani.
Elif: Yine ben mi suçlu oldum şimdi? Çocuklara yalan söyleyip onları heveslendiren sözünde durmayan sensin. Kendi vicdanını rahatlatmak için suçu benim üzerime atma!
Nihat: Yine başladın, ben işe gidiyorum!
Nihat biraz kızgınlık birazda pişmanlıkla yola çıktı. Eşini ve kızlarını üzdüğü için içi içini yiyordu. Arkadaşını arayarak konuyu anlattı. Ve arkadaşının yardımıyla yavru bir kurt köpeği satın aldı. O akşam eve elinde bir kutuyla geldi. Elif ve çocuklar şaşkınlıkla kutuya baktılar. Nihat kutuyu salonun ortasına bıraktı ve geri çekildi. Hepsinin gözü merakla kutudaydı, birden bire kutunun içinden siyah, küçük bir yavru köpek fırladı. Hızlı şekilde oradan oraya koşmaya başladı. Esra ve Beyza bir anda irkilerek babalarının yanına koştular. Nihat kızlarına sarılarak korkmamalarını ve onlara çok istedikleri yavru köpeği getirdiğini söyledi. Kızlar korktukları o canlının bir köpek olduğunu duyunca sevinerek yanına doğru koşmaya başladılar. Yavru köpek onların ilgisinden korkarak Elif’in kollarına atladı. Sanki kokusundan bir anne olduğunu anlamış gibi Elif’in kucağından inmiyordu. Elif kucağına sığınan köpeğe şefkatle yaklaşarak onunla bir bebek gibi ilgilenmeye başladı. Geceleri ağlayan yavrunun sesine uyanarak, mutfakta kutunun içinde uyuyan köpeği oradan çıkarıp karnını doyuruyordu. Her gece yavru köpeğin sütü için uykusundan uyanıyordu Elif. Gün içinde ihtiyaçlarıyla da o ilgileniyordu. Günler, aylar geçti ve Arkadaş büyüdü. Esra ve Beyza köpeklerine Arkadaş ismini koydu. Çünkü onların en yakın arkadaşları olmuştu. Küçük kızlar dışarıya çıkıp arkadaşlarıyla oynamak yerine evde kalıp köpekleriyle oynamayı tercih ediyordu. Arkadaş büyümüştü ve kızlara çok alışmıştı. Elif onu içeri alsın diye bahçeye bakan mutfak camından içeri doğru ağlıyordu. Elif, Arkadaşa belli saatlerde içeri girme izni veriyordu, onun dışında evin içine sokmuyordu köpeği. Arkadaşın ısrarlı, acıklı seslenişine bir de üstüne kızlarının yalvarmalarına dayanamayarak içeri almaya izin verdi. Elif kapıyı açtı, Arkadaş alışkındı yerde duran bezine patilerini sildi ve hızla içeri doğru koştu yolu biliyordu. Salonda oyun oynayan kızlar Arkadaşı birden içerde görünce mutlulukla ayağa fırladılar. Üçü ip atlamaya başladı. İpin bir ucunu genelde bir yere bağlayıp diğer ucunu da Esra tutuyordu. Ve her seferinde Beyza atlıyordu. Esra ise oyunun tadını almıyordu çünkü ya ip bağladıkları yerden kayıyordu ya da kardeşi Beyza mızıkçılık yapıp ipi sallamıyordu. Arkadaş koltuğa oturarak ağzına aldığı ipin ucunu başıyla birlikte döndürmeye başladı. Esra diğer ucunu tutuyordu, Beyza mutlu şekilde ipini atladı. Sıra Esra’ya gelmişti bu sefer Beyza ipi tuttu. Arkadaşın sayesinde iki küçük kız keyifle oyunlarını oynuyordu. Elif istemediği köpeğe alışmaya başlamıştı, bu hallerini gördükçe ona daha fazla sahiplendi. Nihat ise köpekten kopmuştu, hiç ilgilenmiyordu. Akşamları iş dönüşü tanıdığı kasaptan ucuza aldığı sakatatı getiriyordu. Elif etleri haşlayıp Arkadaşı besliyordu. Bir gün Elif Arkadaşın hareketlerinden şüphelenerek Nihat’la konuştu.
Elif: Bizim bu köpeği veterinere götürmemiz gerek.
Nihat: Neden?
Elif: Hareketleri tuhaflaştı.
Nihat: Hayvan o, ne bekliyorsun hareketinden aklı ermez bir şeye.
Elif: Hayvan ama canlı sonuçta onunda canı yanıyordur, hasta oluyordur.
Nihat: Of ne hastalığı ne canı Elif ya! Bütün gün yoruluyorum zaten bir de üstüme sen gelme, nereye götürürsen götür. İstediniz aldım.
Elif: Almakla iş bitmiyor! Her işiyle de ben ilgilenemem ki ama! Evle, çocuklarla ilgileniyordum şimdi bir de köpek eklendi buna.
Nihat: Ne yapayım yani?
Elif: Bir hafta sonu köpeği veterinere götür mesela!
Nihat: Durduk yere?
Elif: Belki hastadır? Huysuzlandı, kaç gündür içine kapandı.
Nihat: Bu iş sıktı artık, hayvan büyüdükçe derdi de büyüyor. Bir veterinerin ücreti ne kadar acaba?
Elif: Bilmiyorum. Artık kaç paraysa vermek zorundayız o bize ait.
Nihat ve Elif çocuklardan gizli bu konuyu tartışıyordu. Nihat, Arkadaşı bir canlı olarak değil bir mal veya eşya gibi görüyordu. Onun görevi köpeği para ödeyerek aldıktan sonra bitmişti kendi düşüncesine göre. Elif baştan beri istemediği halde çocukların hatırına Arkadaşı kabullendi fakat bir yere kadar. Yine de vicdanı ağır basıyor Nihat kadar umursamaz davranamıyordu. Ve şu bir gerçekti ki ikisi de evde hayvan beslemediği için köpekler hakkında hiç bir bilgileri yoktu. Belki de onların sorumsuzluğunun bedelini Arkadaş ödeyecekti? Nihat eşinin baskılarına dayanamayarak köpeği veterinere götürdü. Arkadaş halsiz, üzgün ve içine kapanık şekilde uzanıyordu sedyede. Veteriner onu muayene etti ve gerekli işlemleri yaptıktan sonra yerine geçti. Veteriner ara da sırada sorduğu sorulara Nihat’tan saçma sapan cevaplar alıyordu.
Veteriner: Aşılarını ne zaman yaptırdınız?
Nihat: Aşı mı? (Şaşırarak)
Veteriner: Evet aşı. Yaptırmadınız mı yoksa?
Nihat: Ben çalışan insanım inanın vaktim olmuyor, hem…
Veteriner: Bilmiyordunuz.
Nihat: Aklımdan çıkmış.
Veteriner: Bu olay bu kadar basit değil ki aklımdan çıkmış diyerek, geçiştiriyorsunuz. Ortada bir can var hem de çok hasta.
Nihat: Hasta mı?
Veteriner: Evet, çok hasta. Hayvan mikrop kapmış.
Nihat: Ne yapmak gerekir peki?
Veteriner: Bunu sormak için baya bir geç kaldınız.
Nihat: Tedavi filan yapılamaz mı, çocuklar ona çok bağlı yıkılırlar.
Veteriner: Bunları baştan düşünecektiniz. Keşke çocuklarınız kadar siz de köpeğinizi sevseydiniz. Belki sağlığıyla ilgilenirdiniz hayvanın.
Nihat: Çocuklar çok üzülecek. Onlar üzülürse dayanamam.
Veteriner: Yani siz üzülmezsiniz? Öyle mi?
Nihat: Tabi ki üzülürüm. Bir şey sormak istiyorum, tedavi gerekirse neler yapılır? Daha doğrusu masrafı ne kadar tutar?
Veteriner: Anlaşıldı. Keşke masraftan korkmak yerine bir araştırma yapsaydınız. Aşıların sizin zannettiğiniz kadar pahalı olmadığını bilirdiniz.
Nihat: O yüzden demedim…
Veteriner: Köpeğinizi nasıl besliyorsunuz?
Nihat: Sakatat veriyoruz.
Veteriner: Sakatat! Çiğ mi?
Nihat: Hayır, haşlayarak.
Veteriner: İyi bari en azından haşlamışsınız. Gerçi haşlansa da biz bu tarz hayvanlara sakatat verilmesini doğru bulmuyoruz.
Nihat: Bilmiyordum.
Veteriner: Sorun da bu zaten. Bilmemek. Köpek almaya karar vermeden önce köpeğe nasıl bakılacağı hakkında bilgi edinmek en doğrusu. Geçmiş olsun artık.
Nihat: Yani?
Veteriner: Yaşam süresi kısalmış. Hazırlıklı olun.
Nihat: Ama çocuklar yıkılır!
Nihat pişmanlıkla şaşırdı, ilgisizliği yüzünden bir can ölecekti. Eve geldiklerinde Elif ve çocukların meraklı bekleyişiyle karşılaştı. Köpeklerinin durumunu soran kızlarına doğruyu söyleyemedi. Belki de kendinden bile gizlediği bir utanç yaşıyordu ama farkında değildi. Farkında olsaydı utanç duyduğu hatasını anlar ve telafi etmeye çalışırdı.
Nihat: Veteriner veteriner dedin durdun! Al işte götürdüm!
Elif: Nesi varmış?
Nihat: Kızlar nerede?
Elif: Oda da. Söyle!
Nihat: Ölecekmiş. Hastaymış.
Elif: Aaaa! Ne hastası?
Nihat: Ne bileyim. Orada kağıtlarda bir şey yazıyor işte. İlaç filan vermiş, ver hayvana.
Elif: Pişman mısın?
Nihat: Ne diyorsun sen ya?
Karı koca çocuklardan gizli tartıştılar defalarca. Ertesi gün Nihat arkadaşlarıyla sohbet etmek için kıraathaneye gitti. Üzgün halde oturmuş çayını içerken yanına aynı mahallede oturan arkadaşı Ömer geldi.
Ömer: Nihat. Nasılsın?
Nihat: İyiyim. Sen?
Ömer: İyiyim de, sen çok dalgın duruyorsun. Bir şey mi var?
Nihat: Sorma.
Ömer: Ne oldu?
Nihat: Bizim köpek. Hastalanmış, ölecekmiş. İşin acı tarafı çocuklar köpek ölünce çok üzülecek. Onlardan saklıyoruz.
Ömer: Hastalığı neymiş ki?
Nihat: Bilmem. Veteriner kadında çok bilmiş, sinirin tekiydi. Ters ters konuşup durdu. Yok aşı olmamış yok mikrop kapmış. Sakatat vermişim, falan filan.
Ömer: İyi de aşı niye yaptırmadın ki hayvana? Aşı onu hastalıklardan korurdu. Sakatat konusunu bende bilmiyorum. E ne verecekmişsin bu hayvana?
Nihat: Köpek maması. Vitamin filan almış olurmuş.
Ömer: Sende mama al o zaman, belki sağlıklı beslenince iyileşir.
Nihat: Veteriner çok ümitsiz konuştu. Ne yapalım. Bilmiyordum.
Ömer: Üzülme ya. Bilmiyormuşsun sonuçta. Bende geçen gün balıklarımı kaybettim. Benim bilgisizliğim yüzünden.
Nihat: Nasıl?
Ömer: Çok severdim o balıkları görünüşleri çok güzeldi. Evin salonuna çok iyi yakışıyordu. Ölmelerine üzüldüm. Zaten görünüşleri çok hoşuma gittiği için almıştım.
Nihat: Biliyorum güzel balıklardı. Ama nasıl öldüler?
Ömer: Geçen hafta Japon balıkları aldım beş altı tane. Benim akvaryuma attım onları. Ne bileyim aldığım balıkların benim balıkları yiyeceğini.
Nihat: Japon balıkları mı senin balıkları yedi?
Ömer: Evet. Bende kabahat işte alırken sormadım. Görüp beğenip alıyorsun özelliğini sor dimi? Ama beni uyarmadılar kabahat biraz da onlarda. İnsan sorar başka balıklarınız var mı? Onlarla bunları bir arada mı tutacaksınız diye.
Nihat: Bir arada kalabiliyorlar mıymış?
Ömer: Akvaryumun ortasına ayıran bir bölge yapıyormuşsun, birbirlerini görmüyorlar. Bilmiyordum işte ne yapayım.
Nihat: Ben de bilmiyordum. Ama gel de bunu Elif’e anlat. O da beni suçluyor. O köpeği bu kadar büyütmek bile ne kadara patladı bana. Hayat pahalı, bana soran yok.
Ömer: Bakamayacaksan almasaydın keşke, yazık bir can sonuçta.
Nihat: Ne bileyim. Evdekiler çok ısrar etti, kafamın etini yediler her gün. Bakarız zannettim, masraflı olduğunu bilmiyordum. Bakamazsam atarız, veririz bir yere dedim ama. Hem çocuklar bağlandı ona hem de hayvan zaten ölecek. O durumdaki hayvan da atılmaz.
Ömer: Üzüldüm. Sizin köpekte çok akıllı, sevimli bir şeydi. Yazık.
Nihat: İçim sıkıldı, kapatalım şu konuyu evde zaten kaçamıyorum. Kupon ver de dolduralım ya. Havamız değişsin. Hangi takıma yazdın sen?
Nihat konuyu değiştirerek kendinden kaçmaya çalışıyordu. Çocuklar ise evde hasta köpeklerinin başında üzgün şekilde oturuyordu. Arkadaş eskisi gibi değildi halsiz, mutsuz halde yatıyordu. Elif her an beklenmedik bir şey olabilir endişesiyle kızları köpeğin başından uzaklaştırıyordu.
Elif: Hadi bakalım bu kadar yeter içeri girin, ben ilaç vereceğim ona.
Esra: Anne arkadaşa ne oldu? Hiç oyun oynamıyor?
Elif: Hasta olmuş, iyileşince oynar. Hadi içeriye.
Esra: İyileşecek mi?
Elif: Evet. Hadi kardeşini de al girin içeri.
Esra, kardeşi Beyza’nın elini tutarak eve girer. Elif eline taktığı eldivenle köpeğin gözüne merhem sürer. Elif üzgün şekilde evin içine girer, Nihat kıraathaneden gelmiştir. Köpeğin durumuna üzülen Elif eşine çıkışır.
Elif: Hayvan ishal olmuş, gözleri fena. Huysuzlanmaya başladı, çok havlıyor diye şikayet geldi.
Nihat: Ne yapayım?
Elif: Hala kendinde suç bulmuyorsun!
Nihat: Bulsam ne olacak? Ben de mi öleyim yani?
Elif: Baştan söyledim sana aşı konusunu araştır diye!
Nihat: Sen niye araştırmadın? Bütün gün evdesin? Oturacağına baştan veterinere sen götürseydin!
Elif: Ben oturmuyorum evle, çocuklarla, hayvanla ilgileniyorum!
Nihat: Ben de çalışıyorum! Bütün gün canım çıkıyor, bir aşı kaç para kim bilir?
Elif: Kaç paraysa kaç para! Şans oyunu oynamaya para buluyorsun.
Nihat: Sen mi kazanıyorsun harcarken senden izin mi alacağım!
Elif: Terbiyesizleşme! Keyfine her zaman para ayırıyorsun bir kerede aşı için ayırsaydın! Bencilsin hep kendini düşün!
Nihat: Yeter be bıktım artık! Köpek isteyen sizdiniz! Ben değil!
Elif: Ben de istemiyordum! Ama çocukların hatırına kabul ettim, hayvanla ilgilendim! Gidip te para ödeyip köpek alıp getirmekle iş bitmiyor!
Nihat: Ne haliniz varsa görün! Bıktım artık!
Nihat ve Elif birbirlerini kırmaya başlamıştı. Asıl sorun ikisinin de hazır olmadığı halde sırf çocukları istiyor diye eve bir köpek almaya yani ailelerine bir can daha katmaya karar vermeleriydi. Nihat’ta Elif’te bu sorumluluktan baştan beri kaçıyordu ve isteksizce köpeği kabullenmişlerdi. Gece yarısı olduğunda arkadaşın acı şekilde mırıldanmalarına uyandı Elif. Hayvanın yanına çıkarak baktı. Huysuzdu, halsiz. İçi rahat etmeyen kadın başında bir süre bekleyip onu uzaktan sevdi. Arkadaş tekrar yere uzandığında Elif içeri girdi fakat uyku tutmuyordu. Koltuğa oturarak düşünmeye başladı. Arkadaşın durumu onu çok üzüyordu bir yandan çocuklarına bu olayı nasıl açıklayacağını düşünüyordu. Yatmadan önce bir kez daha bakmak için dışarı çıktığında o kötü görüntüyle karşılaştı. Arkadaş yerde hareketsiz halde yatıyordu, anüsünden kan gelmişti. Elif koşarak odaya gitti ve Nihat’ı uyandırdı. Nihat köpeğin başına gelip çaresizce baktı kaldı. Elif üzgün ve kızgındı. Ne yapacaklarını bilemediler, çocuklardan gizli köpeği bir yere gömseler çocuklara ne diyeceklerdi. Bu sırada sese uyanan kızlar kötü görüntüyle karşılaştılar. Köpeklerine ne olduğunu soran çocuklara gerçeği anlattı Nihat. Kızlar arkadaşın öldüğünü duyunca ağlamaya başladılar. İkisinin de gözlerinden yaşlar akıyordu. Elif aynı anda ikisine de sarılarak, sakinleştirmeye çalışıyordu. Nihat çok ağlayan küçük kızının yanına oturarak konuşmaya başladı. Aldığı cevap karşısında susup kaldı. Bir cevap veremedi.
Nihat: Üzülme kızım, ben sana yeni köpek alırım.
Beyza: Ben yeni köpek istemiyorum! Ben arkadaşı istiyorum!
Bir köpeğin yerini başka bir köpek dolduramazmış. Böylelikle para ödeyerek aldığı şeyin bir eşya değil, bir can olduğunu, onun da kendine has özelliklerinin, hislerinin olduğunu öğrenmiş oldu Nihat. Fakat öğrenmekte çok geç kaldı. Pişmanlık ve çaresizlik dolu gözlerle bakakaldı. Çocukların ise üzgün gözlerinde sadece yaş vardı.
Ö.E