Hep korkak olduğumu düşünürdüm aslında. Birgün hiç ummadığım bir anda farkına vardım ne kadar cesur olduğumun. Oysa diğer zamanlardan bir farkı yoktu o anın. Televizyon karşısında ailecek izlenen sıradan bir film esnasında keşfettim. Babamın kumandaya uzanan ellerinde, annemin saç diplerindeki beyazlarda, boyu artık beni aşan kardeşimde görmemi sağladı belki de zamanın ne kadar hızlı geçtiğini ve pişman olmak için bir şansımızın daha olmadığını.
Bir an önce büyümeyi istediğim o ilk an atmıştım en cesur adımımı. İşte tam o zamandan beri hayaller kurmaya başlamıştım geleceğe dair. Büyüyünce, üniversiteyi kazanınca, mezun olunca… diyerek uzayıp gidiyordu listem. Sanki biliyordum bana biçilen yaşam süresini, gerçekleştirebileceğimin bir garantisi varmış gibi ötelemiştim hep yıllar sonrasına en ufak isteklerimi.
Ya yanıldıysam. Sanki ömürle pazarlık etmişçesine beni bu denli cesur kılan ne? Ya en genç hissettiğim şu an aslında bana bahşedilmiş ömrün son anlarıysa. Mesela hiç mezun olmayacaksam, ‘işte ömrümü geçireceğim kişi’ dediğim adamı hiç tanıyamayacak ve Prag’ı hiç ziyaret edemeyeceksem. Saçlarına papatyalardan taç yapmak istediğim o küçük kızın annesi olamayacaksam ve torunlarıma hiç hikayeler uyduramayacaksam. Çok fazla değil mesela, yarın; ya başıma bir saksı düşecekse veya hep almak istediğim o quashqai altında kalacaksam ne önemi var tüm o ertelediğim hayallerin. Ya gerçekleşmemesinden korktuğum tüm o hayaller günlüğümün sayfasında birer keşke olarak kalmaya mahkumsa.
Ne yapmalıyım o zaman? Her şeyi, tüm hayatımı, içinde bulunduğum ortamı, ailemi ve dostlarımı bırakıp bir kenara benim hayallerim, gelecekten beklentilerim var diyerek isteklerimi hayata geçirmeye mi gitmeliyim? Tabi ki hayır. Kastettiğim böyle bir şey değil asla. Önemli olan tam şu anda 24 Ekim 2014 Cuma günü atan bir kalbim ve bana itaat eden bir bedenin varlığının farkında olmak. Anne ve babam hala yanımda mesela onları ne kadar çok sevdiğimi söyleyebilmem için. Kardeşim hala en yakın arkadaşım ne kadar kavga etsek de tekrar barışacağımızı bildiğim. Birbirinden değerli dostlarım var mesela hadi kalkın deyip anında güzel planlar yapabileceğim. Hala en sevdiğim müziği duyabiliyorum ve bağırarak şarkı söylemek için harika bir gün. Bir dilim çikolatalı pasta yiyip, saatlerce bisiklet sürebilirim. İzlenecek bir sürü film okuyacak pek çok kitap var mesela. Öğrenecek bir dünya bilgi o günü bir öncekinden farklı kılacak.
Ya yarın ölürsem diyerek ipleri elinden bırakmak değil kastettiğim ya da sonsuzluğa doğmuş gibi davranmak. Mühim olan içinde bulunduğumum şu anın kıymetini bilmek ve pişmanlık duymadan vermek son nefesini. Hayatın verdiği şansları görmemezlikten gelmemek ve değerlendirebilmek. İkinci bir şansa ihtiyaç duymadan yaşayabilmek. Keşkesiz yummak gözlerini sonsuzluğa…