Görmüyorsun. Göremiyorsun belki de bilmiyorum. Ya da görmek istemiyorsun emin değilim. Anladım ki artık sözlerimin yetersiz kaldığı bir noktadayım ve baktım ki konuşarak anlatamıyorum kendimi bende en iyi yazarak anlatırım dedim, seni, beni, bendeki seni ve bende bıraktığın ikilemi.
Öyle bir ikilimde bıraktın ki beni. Arkadaşız diyoruz insanlara ama benim için onu demek o kadar kolay olmuyor senin için olabilir ama benim için değil. Arkadaşız desem bile arkadaş gibi gelmiyorsun ki bana. En çokta bu karıştırıyor kafamı. Mesele beni sevmemen değil bende yarattığın ikilem. Beni sevmek zorunda değilsin zaten sevmemen de çok umurumda değil, ama bana bunu da demiyorsun ki. Kafam da o acaba ne yapıyor, nerede, kiminle, nasıldır acaba gibi soruları düşünmekten yoruldum. Aynı saat diliminde aynı semtte olmadığımızı bildiğim halde hatta tesadüfte olsa yollarımızın kesişmeyeceğini bildiğim halde bile seni görmek umuduyla etrafa nasıl baktığımı bilmiyorsun mesela. Sen bana her ‘kalbime yakınsın’ dediğinde somut anlamda değil de soyut anlamda yakın olmak için deli gibi dua ettiğimi bilmiyorsun. Ya da sen başkasıyla konuşurken veya bana bakmadığın bir sırada seni incelediğimi bilmiyorsun. Ya da bana gelip sarıl diye içimden dua ettiğimi bilmiyorsun. Sana sarılabilecek kadar yakın olup ama istediğim zaman rahatça sarılamadığım her an ne hissettiğimi de bilmiyorsun. Seni görmek umuduyla uyandığımı okula can atarak gittiğimi de bilmiyorsun. Okulun kapanmasını isteyen bir öğrenciyle, seni daha fazla görmek uğruna okulun kapanmasını istemeyen ben ölümüne yarışır ama sen bunları bilemeyeceksin belki de. İstemeyeceksin muhtemelen. Korumak için kurduğun duvarlar buna engel olacak belki de. Çoğu kez kendimi senden uzak tutmayı denedim de olmadı yine kendimi senin yanında buldum. Gözlerinin içine baktığımda o çıkartmaya korktuğun çocuğu görebiliyorum. Her ne kadar böyle sert tavırlar yapsan da gözlerine baktığımda o çocuğun dışarı çıkmak istediğini ama gardiyan’ının çıkmasına izin vermediğini biliyorum. Ama o çocuğa söyle onu seven biri var. Bir keresinde bir evin çatısında oturmuştuk seninle. Sarılmıştın bana hatta elimi tutmuştun, saçımı öpmüştün. ‘Şuan kalbime çok yakınsın’ demiştin mesela. Huzur’ un ne demek olduğunu bana sarıldığın beni öptüğün o an anladım durdu sanki dünya o an hiç bitmesin istedim. Sonra dünyadaki en kötü cümleyi duydum yanımızda ki bir arkadaştan ‘hadi artık aşağı inelim’. O an onu söyleyeni öldürmek istedim. Kısacası o küçük bir an için ömrümü verdim yani. Sırf senin bana sarılma ihtimalin var diye o sinema koltuğundan hiç kalkmadan saatlerce oturabilirim. İnsanlara arkadaşız deyip her dakika bana sarılmanı bekleyemem. ‘Umut’ denen o iğrenç kavramı çok önceden sildim. Benim için ‘umut, hiç görmeyen birine gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız.
‘En son ne zaman bir kadının gülüşünden uzanıp yüreğine dokundun..?’
‘Aşk en güzel bahanesidir şiirin’