Değer kazanan ve kaybeden şeyler oluyor sürekli hayatımda. -dengesizliğin dengesi bu şekilde koruyor kendini- Bazı şeylerin etkisi bir hayli azaldı, varla yok arasında kalan yok’a en yakın kısım kadar. Etkisi azalanlar, mevcut olanlar için farklı bir bakış açısı kattı, bazı şeylerse birden farklı bir hale büründüler, yeri geldi hayatımın olmazsa olmazı dedim. Yaptığım şey de bu ikisini karşılaştırmak ve sonuçları açık ve net şekilde görmemdi. Çünkü bir iniş bir de çıkış vardı bu yolda. Karanlık ve uzadıkça uzayan bir yoldu bu. Yolumu bir kaybediyor, bir buluyor, sonra yine kaybediyordum. Ne olduğunu öğrenme inancım beni yolun sonuna kadar gitmem için zorluyordu adeta.
Aslında bakarsan bunların hepsine bir özür borçluyum. Yaşamadıklarıma ve yapamadıklarıma karşı aldığım bu sorumluluk ve sahiplenme düşüncesi elimdekileri öksüz ve yetim bırakmak için fazlasıyla yetti de arttı. Sahip olamadıklarımdan düşündüm geriye kalan yanlarımı nasıl koruyabileceğim. Sahip olamadığım sendin bir o kadar da vazgeçemediğim…
Ama en çok da sana özür borçluyum. Belki bir gün affedersin. O zamana kadar devam et kafamın üzerinde gezinen bir bulut olmaya. Güneşe çıkmayı, seni arka planda bırakmayı da düşlesem, ama devamı bilindik hikâye: yoğunlaşmış gözyaşı kütlesi. Seninle ben gibi bir şey duyguların gecenin tonlarında buluşması. Farklı anımsamalarla dolu bulutlar ve ardından bizleri ıslatan sağanak yağmur.
Mevsimsiz Sohbet’ten