Ne yapmak gerek peki? Lafa bile nerden başlayacağım hususunda bir dilsiz kadar çaresiz ve bir o kadar anlatım eksikliği içerisindeyim. Yardım isteyecek de değilim ne yaşadığımı nasıl yaşadığımı nelerden men edilip neler için vazgeçildiğimi bilmek, hayatın en sevdiğim yanları kadar bir bekleyiş gerektirmeden algılayabildiğim realistliğimdir. Hayal dünyamla gerçekte bildiklerim, tecrübelerim ve olmasını beklediğim şeyler bambaşkadır. Bunun bu denli bıçak gibi keskin olma potansiyelini, Dünya’daki hemen hemen her su birikintisine düşen hayallerime bağlıyorum. Kendimle alakalı çözemediğim tek kısır döngüdür aynı zamanda; benim hayallere, hayallerimin suya, suyun bana duyduğu aşk. Çünkü benim hayal dünyam benden, yaşadıklarımdan hatta tüm tanıdıklarımdan tam bağımsızlık içerisinde barınmaya çabalıyor. ”En iyisi” diye değerlendirilen bir durumdan şikayetçi olduğumu biliyorum fakat bilin isterim bu kısır döngü Hayal kurmanın bütün prosedürlerine baş kaldıran ve beis kalan bir isyan. Beyinde sadece canlandırmaya çalışmak dahi boşa gidiyor, şizofreni başlangıcına düşmüş bir obsesif gibi kalıyor anlamaya çalışmak. Anlamadan algılamadan körü körüne hayal kurmaya devam ediyorum düşen çocuğun yeniden ayağa kalkıp yürümekten vazgeçmemesi gibi. Diretiyorum boyuna ”bütün bu olmamışlıklardan kurtulacağım” gibi bir hedefin peşine takılmış oradan buraya sürükleniyorum. Tüm edebi yazılarımda hep kaçındığım, otobiyografi olma özelliklerini taşıyan cümleler kullanmadan anlatamıyorum bu konuyu. Nereye gidiyorum? Ne için neyden kaçıyorum? Bu kadar çok soru sorduğuma bakmayın, inan tüm bu ve benzeri sorularımın cevabını biliyorum. Bilmediğim neden hep hüsrana uğradığım ve neden hala pes etmediğim. Yaşarken öldüm deyişini bu günlerde pek sevmiyorum. O kadar çok insan ”Öldüm” diyor ki… Eğer yaşarken ölmek onların kast ettikleriyse benim ki ne? Tamam, yaşarken ölüm varmış gördüm ama benim ölümüm hiçbir zaman aşka, maddi imkana, alelade bir insana olmadı. Sevdim, seviştim, piç gibi ortada bıraktım/bırakıldım, saatlerce sustum, bağırdım, ailem tarafından reddedildim/onur duyuldum. Bunların hepsini bir çok insan gibi yaşadım ki bir çok insan şahit olmuştur maddi imkansızlıklarıma/maddi olarak iyi durumda olmama. Hem çok iyi dostluklarım da var. Burcu’m var. Eda’m var. Özden’im var. Sevban var. Şimdi yeni yetme bir çırağım var -ustam mı? çırağım mı? devamlı şaşırdığım-. Kısadan hisse bu saydıklarımın tümü kırdılar, yıktılar, yaktılar, çok mutlu ettiler, gülmekten çatlattılar, en şehvetli anlarımı dindirdiler ama hiç öldürmediler tıpkı az önce dediğim gibi bunlar beni yordu, yoruldum fakat ölmedim. Bunların hepsinin dışında benim Yaşarken Ölme başlangıcıma kendim ve kendimle ilgili tüm sahip olduğum erdemlerim yahut duygularım sebep oldu. Kendi irademin dışında olan, tek başıma girmediğim olaylarda ölemem. Bu tartışmaya açık fakat yoruma kapalı olan bir durum. -Açıklamama gerek yoktur diye düşünsem de kavramla pek alakaları olmadan konuşan pek çok insan tanıdığım için bir kaç cümle not düşmek istiyorum, yorum yapmak öznel yargılar içeren bir iletişim biçimidir. Tartışma ise daha objektif ve kesin yargılar olmakla beraber kolayca anlaşılabilen, tam olarak bilinen, objektif olarak kanıtlanabilen ve bilimsel verilere dayandırılabilen olgulardan yola çıkılarak yapılan bir iletişim türüdür-. Konuyu daha da dağıtmak istemeden söylemem o ki distopya oluşması için bir ütopya kurmanız gerekmektedir hayatla kendi aranızda. İşte tam olarak Yaşarken Ölmek için gerekli olan budur. Kurduğunuz ütopyanın distopyaya dönüşmesi ki aniden büyük bir zelzeleyle distopyaya dönüşen hayatınız, bütün hayallerinizin suya düşmesi gibi basit bir cümleyle anlatılabilecek bir ölüm olarak görüyorum. Ütopya hayal ürünüdür, hayal suya düşer ütopya distopyaya… Eee ne yapmak gerek peki? Yüreği daha fazla tutamayacağına kanaat getiriyor insanın, gül uğruna dikeni. Ama ne fayda! bırakacak mıyız? daha da doğrusu bırakabilecek miyiz? Saçlarımızı okşayan her seher yelinde, her denize nazır bankta, her yıkımdan sonra sabahlanılan gecelerde… Ademden olma, Aştan doğmayız biz! Acılarla yoğurulsak bile bir avuç hayal istiyor işte hamurumuz. Her çocuğun asla yok edilemeyen hayal ürünüyle girdiğimiz bu deryadan ya el pençe diz divan çıkacağız ya da tekmili toptan öleceğiz. Bir başka seçeneğimiz olmadan, yana yakıla her yine yeni seferinde hayal kuracak ve sonucunu düşünmeden umut damlaları akıtacağız tomurcuklarımıza..