Yine düz, sergüzeşt bir yazı geliyor. O kadar soldum ki, artık ne çiçek vermeye ne filiz atmaya mecalim kalmadı. Gördüğüm güzellikler artık, ölünün üstüne atılmış toprak gibi geliyor. Rahat uyuyayım diye serpilmiş bir avuç toprak.
Aylaklık meslek olmuş, namus lekesi gibi yapışmış bazı şeyler. Bağımlılıklar, tiryakilikler, hastalıklar, bunaltılar. Basmayan bi afakanlar kaldı. Onu da domaldım bekliyorum sanki. Sanki dayak arsızı olmuşum da elimi tutan eli tutup kendi suratıma vuruyormuşum gibi.
İnsan o kadar kötü zamanlarda anlıyor ki hatalarını. Artık çok geç demek için bile bir hayli geç kaldığını görüyorsun. O kadar vurdumduymazmışsın ki sanki kafana sıksalar o silahın sesini duyana kadar onu su tabancası zannetmişsin gibi. Göz göre göre derler ya hani. Göz göre göre bıkmış sanki, yanıp kül olmuşsun da üstüne biri işesin diye dolanır gibi.
Duygulandım yine be teyzem, o siktiğimin facebookunda mesajını gördüm, yine duygulandım. Hiç beklemiyordum. Sanki Allah sana yaptığım vefasızlığı bi tokat gibi suratıma vurdu, sol yanağıma bir kere tokat atmıştın ya, sanki orası, sanki senin elinmiş gibi acıdı. Kaderdi ya teyzem. Allah seni felçle sınadı ve sen zar zor yazan parmaklarınla bana mesaj atardın ya. Onları gördüm hiç beklemediğim bi zamanda, yine ağladım hala beni izleyen ruhuna.
Sen seni yeteri kadar sevmediğimi düşünürdün belki, ama benim zaten teyzem dediğim senle senin kardeşin değil miydi? Sen beni her gördüğünde başımı okşamaz mıydın teyzem? Ben sana seni sevdiğimi söylemeye bile gerek görmezdim, “Zaten seviyorum.” derdim ya. O kadar geç kalmışım ki senin adını anmaya. Sana “Seni seviyorum.” diyebilmek için, mezarına gitmem, pişmanlığım olan senle yüzleşmem gerekiyor artık.
Ama şunu bil ki canım teyzem, ben sana her mesaj attığımda o facebook bana 5 dakika “yazıyor…” diye gösterirdi ya. Zorlanırsın diye, elin varmaz diye seçtim ya sana kendimi hayırsız göstermeyi. O kadar pişmanım ki, fırsatım olsa da sırtımda taşısam seni şimdi. Yine saçlarımı okşasan, aslan yeğenim diye sevsen beni. Neleri vermezdim ki teyzem. Her şeyin pişmanlığına katlanırım da. Her aklıma geldiğinde içim rahat etmez uyuyamam ya doğru düzgün teyzem. Cenazeni görme fırsatım bile olmadı ya. Allah izin vermedi o tabuta bir omuz da benim vermeme. Bu da benim ömür boyu boynuma vurulmuş bi zincir gibi. Pası derimden silinse kalbimden silinmez artık.
Bugün sendin pişmanlığım, yarın belki yine unutucam seni ama senin adını taşıyan herkes benim pişmanlığım olacak. Ve ben böyle yaşamaya devam edersem, her günüm ayrı keder, her günüm ayrı isyan, her isim bir pişmanlık olacak.
İnsanlar diyor ya “Bu çocuk nasıl yazıyor.” Yazmak o kadar kolaylaşıyor ki bi yerden sonra. Asıl silmesi zor geliyor insana. O kelimeyi artık kullanacak kadar olamadığını hatırlıyorsun ya, asıl elem orda başlıyor. İnsanlar soruyor, “Nasıl yazıyor bu çocuk?” diye. Keşke bi de sildiklerimi görseler…