-Ne yazıyorsun?
-Öykü.
-Hm… Peki ne anlatacaksın, yani neyi yazacaksın.
-İnsanları.
-Sen hep böyle az mı konuşursun?
-Seni tanımıyorum.
-E olsun ben de seni tanımıyorum.
Ufak bir çay bahçesi, tabure de otururken yanıma geldi. Kendini tanıtıp oturdu karşımda ki tabureye. ‘Merak ediyorum nasıl yazıyorsunuz’ dedi, ben de ‘Okumayı çok seviyorum, hep hayal ederdim yazar olmayı. Aklıma ne gelirse yazıyorum’ diyerek, biraz da sıkılarak gülümsedim. ‘Belki Oğuz Atay kadar iyi bir yazar olamam ama yazdıklarımı kitaplaştırmak istiyorum. ‘
Yeni tanışmış olmamıza rağmen, iyi bir muhabbete koyulmuştuk. Kitaplardan, müziklerden konuşuyorduk. Sanırım sevmiştim. Bunu düşününce bir an da kızarıverdim, suratım düştü. Farketmiş olacak, ‘Yanlış bir şey mi söyledim? İstersen kalkabilirim? ‘ Hiç gitme sen demek istedim. ‘Pardon? ‘ dedi. İçimden söylediğimi düşünürken, sesli söylemişim. Neyse ki anlamadı. ‘Yok birşey. ‘ dedim. ‘Yok böyle bir şey, o kadar güzelsin ki ne söyleyebilirim.’ ikincisini içimden söyledim.
‘Benim kalkmam lazım, görüşürüz!’ ‘Tamam, ben de kalkıyordum zaten. Ne tarafa gidiyorsun? ‘ Gideceğimiz yönler tam zıt olmasına rağmen ‘Bende o tarafa gidiyorum.’ dedim. Dar kaldırımlar da yürüyoruz, kaldırım o kadar dar ki yan yana gidemiyoruz. Ben hep bir adım gerisinden takip ediyorum öyle konuşuyoruz, arada arkasını dönüp bakıyor bana. Gülümsüyor. Ben de ağacın dallarında öten kuşlara bakıp gülümsüyorum. ‘Yağmurdan sonra çıkmış gökkuşağı gibi baksana.’ Diyorum. Orda bana bakıp göz kırpan kuşa. Ben de ona göz kırpıyorum. ‘Sessiz ol duyacak şimdi seni! ‘ ‘Duymaz, merak etme. Beni senden başka kimse duymaz.’ ‘Olsun sen yine de sessiz ol. Hem beni fazla konuşturma, seninle konuştuğumu anlarsa o da beni bırakır annem gibi.’
Sanırım evine yaklaştık, bakkal’ın köşesinde durdu. ‘Ben burdan gidiyorum, teşekkür ederim. ‘ ‘Bi daha gelirmisin? Yani çay içmeye filan. Belki sana yazdığım öykülerden bir tanesini gösteririm. ‘ Bir şey demeden gitti. Geri dönerken aynı kuşu gördüm, bizi takip etmişti. ‘Az kalsın bir çuval ekmek kırıntısını berbat ediyordun.’ dedi. ‘Ekmek kırıntısı mı? ‘ ‘Ben ne diyorum, sen neden bahsediyorsun… Kız diyorum anlayacaktı! Herşeyi berbat edecektin. Belki de anlamıştır. ‘
‘Geliyor, geliyor hadi git. ‘
En son görüşmemizin ardından bir karanlık geçmişti sadece. Hava aydınlandı, güneş tepemizde dikili bizi seyrediyordu. Bense gece boyunca hayalini görmeme rağmen, gelirken çok heyecanlanmıştım. Daha gelmeden çaycıya iki çay işaret ettim, ne içeceğini sormadan. Çay içerdi heralde, çay kalabalık demekti bana göre, kendi kafamda ben-sen ilişkisinden ileriye giderek biz olmuştuk. Hem cebimde iki çay parasından fazlası yoktu.
Yanıma yaklaşırken, parfümünün kokusunu aldım. Güneşle aramızda duran ağaçta, bizim kuş bekliyordu yine. ‘Gül bahçesinden çıkıp da gelmiş. ‘ dedim ağaç da ki arkadaşıma bakıp gülerek, arkadaş olmuştuk. Ben konuşmayı pek beceremediğim için bana akıl veriyordu. Ama o biraz tedirgindi, herşeyi berbat edeceğimden korkuyordu. Haksız da sayılmaz. Dün akşam üzeri, az kalsın berbat ediyordum. Anlamış olacağından korktum. Ya bir daha göremeseydim.
‘Oturabilir miyim? ‘ ‘Tabi tabi, ben de sizi bekliyordum. ‘ Ağaçta ki arkadaşım bana sinirlendi. Bakamıyordum da o tarafa, kuş’la konuşmak gibi bir özelliğim olduğunu anlasaydı benimle kesinlikle konuşmazdı. Belki evlenince anlatabilirdim. ‘Ve gelin ile damat!’ Alkışlar arasında gelip salonun ortasında dans ederken, kulağına söylerdim. ‘Sizin için hikayelerimi getirdim. ‘ dedim hemen. Yaptığım hatayı geçiştirmek için. Arkasından da çaylarımız gelmişti zaten.
Hikayelerimden bir tanesini eline aldı, okumaya başladı. ‘Abim’ hikayesi. Son yazdığım hikayelerdendi. O hikaye’yi okurken, ben de yüzüne bakma fırsatı bulmuştum. Gözleri, bizim kuşun sırtı gibi, birileri gökyüzünden çalıp, gözlerini mavi’ye boyamıştı. Bir ara gözleri nemlendi, kağıdı masanın üzerine bıraktı. ‘Abim… Benim abim gibi. ‘ dedi. Ellerini tutmak istiyordum, uzattım ileriye doğru ama korktum. ‘Özür dilerim, sizi üzmek istememiştim. ‘
Daha fazla dayanamayacaktım. Akşam üzeri olana kadar konuşmuştuk. Sevdiğimi söyleyecektim. Kalkmak istediğini söyledi. ‘Bırakırım ben seni. ‘ dedim ve kalktık. ‘İki çayın parasını bırakıyorum abi buraya. ‘ Hiç konuşmadan yürüyordu, bense kelimeleri toparlamaya çalışıyordum. Bakkalın önüne gelmiştik, farketmedim. Ben hala uygun cümleyi bulamamıştım. Arkadaşım da beni yalnız bırakmıştı. ‘Ben gidiyorum, Görüşmek üzere. ‘ arkasını dönmüş giderken. Bizim kuşu gördüm, kızın yanına giderken.
‘Öyle güzelsin ki, kuş koysunlar yoluna…’