Aslında daha önceden anlamalıydım. Bana çok belli etmiştin belki de. Ama benim gözlerim bağlı, kulaklarım tıkalıydı. Kafamda yarattığım ütopik hikayemizden başka bir şey düşünemez olmuştum. Gözümün önündekini değil de hayalimdekini görmeyi seçiyordum ve onu yaşıyorum sanıyordum. Çoktan karar vermiştin aslında beni bırakmaya hatta çoktan bırakmıştın desek yeridir. Ben bunu o kadar anlamamıştım ki öylece tutuyordun beni kenarda. Ne anlamam için bir çaban vardı ne de gözlerindeki o eski bakış, sesindeki o ince tını. Beni sevmeye niyeti olmayan birinin vazgeçilmezi olduğuma kendimi uzun süre inandırmaya çalıştım, tükenene kadar. O çok sevdiğim yalnızlık alanımdan dışarıya attığım ilk adımda yenilmenin vereceği acı ve utançla yüzleşmekten korktum. Kendime koyduğum güçlü imajının dışına çıkmamak adına verdiğim sahte çabayla derin yaralar açtım kendimde. Sen ise hiç bu kadar düşünmedin. Yaşadın, canının istediğince. Belki de doğrusunu sen yapıyordun ama bunu bana yapmandı sorun. Yalnızlık alanımdan dışarı adım attığımda içten içe dışarda çok kalamayacağımı, bana fedakarlık yapmama değer bir karşılık veremeyeceğini anlamıştım. Ama sana inanmaya, hayalimdeki o senaryoya bağlı kalmaya devam ettim. Bu bağlı kalma çabası gerçeklerle yüzleşmekten bile daha zordu belki de ama o anda geri adım atmaktan daha korkunç görünen bir şey yoktu. Ama sen bana daha da zorunu gösterdin. Bir insanı gözlerinin içine bakarak nasıl yerle bir edebilirsin bana kanıtladın. Ve ben o gün içimde güç kırıntısı dahi kalmayarak döndüm evime. Yastığıma kafamı koyduğumda hayattan ne beklemem gerektiğini bilemiyordum. O kadar uzun süre bir başkasının hayatını, olmayan bir hikayeyi yaşamıştım ki önüm sisliydi. Kendimi unutmuştum bile diyebilirim. Toparlamam gereken çok fazla şey vardı en başta da kendim. Kızgınlıkla içimi doldurmak en kolay yöntem gibi geldi o an, ki öyledi de. Bir tutkal gibi yapıştırdı kırık parçalarımı. Her şeyi unutturmuş gibiydi, tüm o masum duyguları. Ama o tutkalı söken bir şey varmış ve ben onu kendi ellerimle buldum. Seni görmek. Bir anda tekrar o tanıdık kişiydin. Etraf toz pembeydi. Kötü anılar aklımda bir tilki gibi dolaşırken kalbim o sıcak, tanıdık duyguyu tekrardan yaşıyordu. Karmaşaydım, sanki fiziksel bir acı çekercesine duygularım ve mantığım arasında eziliyordum.