Aklımın bir alıp bir almadığı, kendimi tanıyamadığım, üstü kapatılmış geceler geçirdim ben. İçtenliğimle sarmaladığım, sonrasında söküp attığım hatıralar beraberinde. Kafamda aynı sesle aynı cümleler.. Sabahın dördü beşi olmuş, kime ne. Hatıralar hükmediyorsa kalbime, kime ne. Ben değil miyim unutmamayı seçen, yiten ve yeniden dirilen..
Günlerin günleri kovaladığı, yıldızların bir görünüp bir kaybolduğu zaman içinde her şey yitip giderken, içimdekilerin gitmemesi ne acı ne tuhaf. İçimde hep kırık bir camdan dışarıya, fısıltıyla ve özenle seçilmiş cümlelerin gecede aksederek sana ulaştığını bilmenin heyecanı var. Sen orada tüm kalbinle açarken dünyanı, dünyanın dönüp dolaşıp ona ulaşması var. Ardından o dünyanın talihsizlikler serüveninde yok olup gitmesi. Serüven diyorsam öyle maceralı değil, en istenmeyeninden, en gelip geçmeyeninden. Öyle bir serüven ki bu, hem ayrılışına üzülürsün hem onunla büyüdüğüne. Elinden tutup yürüdüğün zamanın senin olmayışına hayıflanırsın. Aynı yerlerden dönüp dolaşırsın da, yine de o zamana ait olamazsın.
Çok adımlar geçtim, geçtik. Her birini farklı anlamlarla attığım, her seferinde hükmedenle beraber ve bittabi o olmadan, onun taşıdığım hüviyetiyle geçtiğim adımları hep derinlerde sakladım. Aynı sokak numaralarının aynı arnavut kaldırımlarına basarken, zaman zaman gizleyemedim gözlerimde biriken hatıraları. Ya da artık gizlemek ağır geliyordur, istenmiyordur..
Gün bitiverip de geceye döndüğünde, o akşam hissettiğim serinliği hissederim bazen. Saçlarının bir o yana bir bu yana dağıldığı, yüzündeki çizgilerin kesinleştiği, ellerinin ellerimi aradığı, soğuktan içinin titrediği ve alışık olmadığın bir şehre veda ederken son anda benden bir şey alıp gidişin.. Son gidişin ve bir daha dönmeyişin..