“Vakit bir sonraki merhabanın vakti, merhaba. ”
Sabahın telaşı bir yana, gecenin sakinliği sahne alıyor şu dakikalarda. Erken saatlerde başlayan telaşlı kargaşa, yerini rüzgârın yönetimindeki orkestraya bırakıyor.
Sonbaharın ilk hissi, elçisinin 17. gecesine denk geliyor takvimlerde. Yapraklar ilk kez bugün yüz tutuyor sararmaya. Yapraklar soluyor. Sonbahar rüzgârıyla kurutur yaprakları da, yağmurunu da esirgemez ev sahibi ağaçlardan.
Yağmuru beklemek umuda karşılık gelir henüz basılmamış sözlüklerde. Elbet kuruyacaktir umutlar da solan yapraklar gibi. Ama tükenmesi imkansıza bir kala.. Göçebe yaşar umutlar. Ne yerleşik hayat, ne de terk-i diyar denir. Size de uğrar yokluğu. O vakit tek ilaç sevgidir.
Sevin! Elleri korkak olanın kalbi de korkak olur. Korkarak sevin. Umutlarınızdan korkun ama umut etmeyi sevin. Yokluğundan korkun, ama bir gün geri döneceğini bilerek sevin. Şayet dönmezse, buna da bir cevap arayın, yorulun, tükenin. Yolun sonunda elinize kendinizi kandırmadığınız bir cevap alarak başlayın yeni yenilere. Aynı cevabı almadığınız yeni ve belki de cevaplandıktan sonra tekrar sorulması gülünç olacak sorular…
Sonu gelmeyen bir yoldasınız. Her sorunun ardından gelecek cevap, yeni sorulara açacaktır kapıları. Ve,ve,ve… bu arayışta umudu doğurmak gibi göçüp gitmesini bir çift buğulu gözle izlemek de ihtimaller dahilindedir. Göçüp gitmesi sizi yıldırmasın, vereceğiniz en büyük savaş umut adınaysa, daha en başından ilk cephedeki galibiyetinizi yaşayabilirsiniz.