Okumak, okuduğunu tahlil edip belli başlı çıkarımlarda bulunmak ve elde ettiklerini hayata tatbik etmek elbetteki sıradan insanların harcı değildir. Evet, sıradan insanların işi olmadığı gibi; hayatını bir ideal uğruna yaşayan, gaye-i hayal sahibi ve amacına ulaşmak adına aksiyondan kaçmayan fikir insanlarının işidir.
Fikir insanı, geçmişini unutmayan bir vefakâr, aynı zamanda aktüeli de kaçırmayan bir muvazeneye sahiptir. O ufku soluklarken, geçmişten gelen esintileri hissetmekten aciz değildir. Bu sebepten ki âtiye dönük planlarında şaşmaz bir iradedir. Çünkü o, geçmişin bataklık etkisinden kurtulmakla beraber, gelecek için de hayalperestliğe düşmeyen objektif bir zihniyete sahiptir. Evet, o geçmiş ve gelecek arasındaki köprüyü sağlam temellere oturtmuş, taassubun çirkinliğinden tecerri etmiş keza maziyi unutulmaya mahkum bir çöp yığını olarak görmek gafletine de düşmemiştir. Yaşadığı zamanın da bir gün mazi olacağının bilincinde haraket ederek gelecek nesillere kendi zamanına nazaran daha iyi bir yaşam stantardı sunmanın derdindedir.
Düşünce insanı daima içinde yaşadığı toplumun önünde yürür ve onlar için bir fener görevi üstlenir. Onun ufku öylesine geniştir ki gelecekte yaşanması olası hadiseleri sezebilir ve toplumu uyarma ihtiyacı hisseder. Onun yegane arzusu, yaşadığı topraklardaki fertlerin fikri olarak aydınlanması ve fertlerin bu ışığı tüm insanlığa aksettirmesidir. Fikir insanı, yaşadığı dönemde anlaşılamamanın çektirebileceği cefayı göze almış bir kahramandır aynı zamanda. Onun sinesi bütün gaileleri sindirebilecek bir umman gibidir. O yürüdüğü ulvi yolda önüne bırakılan dikenleri elbetteki doğru istikamette olduğunun bir delili sayacak ve asla pes etmeyecektir. Zamanı geldiğinde anlaşılacağı ümidi ile müteselli olup, onu anlamış anlamamış tüm insanlara bir kez daha ders vermiş olacaktır.
Fikir insanı, buhran zamanlarında eğilip bükülmeyen yüce bir şahsiyete sahiptir. ‘’ Evet, düşünce adamı bir zümrenin kulu değildir. Hiçbir merkezden talimat almaz. Bir zümreye bağlı olamayabilir. Ama tarihe angajedir, kucağında yaşadığı topluma angajedir. Yani vatandaş olarak sorumlulukları vardır: belli savaşları kabul etmesi, belli tehlikeleri göze alması lazımdır. Bir devletin şuuru olmak zorundadır o. Başka vazifesi bütün hakikatları yoklamak, bütün yalanların maskesini yırtmak, kalabalığa doğruyu göstermek. Bazen yangın kulesindeki nöbetçi olacaktır, bazen engine açılacak gemiye kılavuz’’1 Fikir insanı, toplumdan kopmamakla yükümlüdür. O, yeri geldiğinde toplumun sesi olup hakikati söylemekten çekinmeyen bir fütüvvet timsali, kimi zaman da topluma vurulacak kırbacı bir mıknatıs gibi üstüne çekmekten korkmayan yiğit olacaktır. O ideali uğruna bırakın zulme uğramayı ölümü bile bir lahza dahi tereddüt etmeden göze alabilecek yüreğe sahiptir.
1 Cemil Meriç, Mağaradakiler (s.295)