Amerikan edebiyatının usta yazarlarından John Steinbeck, eserlerinde, insanın suratına çarpan acı bir gerçekliği eksik bırakmıyor.İşte gazap üzümleri de bu eserlerden yalnızca biri.Nobel ve Politzer ödüllü yazar büyük buhran yıllarındaki küçük çiftçilerin, toprak ‘self’lerinin dramını beş yüz kusur sayfalık bir kitapta buluşturmuş.Bir bakıma insanlık tarihinin ufak bir manifestosu olabilir bu.Yıllarca yaşadıkları,büyük babalarından kalma, öz topraklarından koparılarak yeni yaşam yerleri, geçimlerini sağlayacak yeni topraklar ve umutlar bulmak uğruna, Oklahoma’dan Kaliforniya’ya doğru sıkıntı ve sefalet içinde sürünen Joad ailesinin ve onlar gibi bir çok ailenin çöküntüsü bize pek de yabancı gelmemeli.Anadolu insanımızın da böyle çilelerden geçtiğini ve böyle sefil yaşamları sürdüğünü anımsamak gerekir.Bunun için diyebiliriz ki John Steinbeck Amerika’nın Yaşar Kemal’i, Fakir Baykurt’u, Orhan Kemal’idir.Çiftçinin, işçinin, toprağın ve en nihayetinde emeğin değerini anlamış ve bu uğurda baş yapıtlar sunmuştur dünya edebiyatına.
İnsan hayatını sarsan ve onun farklı merhalelerde akmasına sebep olmuş evrensel değişmelerin getirdiği yeni yaşam şartlarına adapte olamayan insanların çöküntüleri, kopuşları, büyük buhran yıllarında Amerika’da kapitalizmin getirdiği açlık ve en nihayetinde yıkım… Steinbeck uzun ve sade tasvirlerle, yer yer ‘canavar bankalar’ı eleştiren, doyumsuz büyük toprak sahiplerini yerden yere vuran ve sistemin diğer bütün getirilerini ; makinalı tarımı, insana biçilen değerin düşüşünü, robotlaşmış insan müsveddelerini rahatsız edecek bir takım sessiz çığlıklar ve iğnelemeler ile hafif bir komünizm propagandası yapmış.Ancak her şeyden önce bir tarihi belge niteliği taşıyan bu kitap Amerikanın çok da eski olmayan bu zor yıllarını ve çalkalanan bütün insan ilişkilerini; insan-din, insan-toprak, bağlılık, acı, sevinç, emek ve emeğin değeri, çaresizlik, paylaşmak, kanaat etmek, umut vb. birçok kavramı eleştirmesi ve dramatik bir realizm ile insanın yüzüne çarpması açısından önemlidir.
Kitaptaki uzun tasvirlerde bile, örneğin yalnızca bir kaplumbağanın yol alışını tasvir ederken bile o örtülü anlatımın altından bir sistem eleştirisi çıkarabilirsiniz.Kitapta adı geçen karakterlerden bir veya birkaçını kendinize yakın bulabilir, aslında ondan çok da farklı olmadığınızı anlayabilirsiniz.Bu yönüyle şu çıkarımlar kalır aklımızda: dünyadaki tüm acılar, tüm ağıtlar ortaktır.Toprağından koparılmış Oklahoma köylüsü ile Anadolu köylüsünün ve kapitalizmin çarklarına sıkışmış diğer bütün dünya emekçilerinin acısı,ağıdı ortaktır.İşte evrensel olan da bu değil midir?
Kitabın en etkileyici kısmı belki de son paragraflardır.Yol boyunca hamile olan ve konakladıkları bir yerde ölü doğum yapan Rose of Sharon’un açlıktan ölmek üzere olan bir adama göğüslerinden süt içirmesi tüyleri diken diken edebilecek kadar etkileyicidir.
Gazap Üzümleri her döneme hitap eden bir romandır. Geçmişe tanık olduğu gibi bu işleyiş, bu sistem bir gün değişmediği sürece de hiç kuşkusuz daha birçok dönemde aranılan romanlardan olacaktır.
Gazap üzümleri okunması gereken bir kitaptır.Eğer hala okumamışsanız okuyun ve okutturun derim.Bu dünya klasiğinden habersiz kalmanızı istemem.
Siz siz olun iyi bir yayınevinden sağlam bir çeviri okumaya çalışın.Benim Oda yayınevi ile deneyimim pek iyi olmadı.Mesela Remzi veya Cem yayınevi olabilir.Ayrıca Sel yayınevi yepyeni bir baskı ve çeviriyle bu şaheseri okurları ile buluşturuyor.Bu arada filmini de izlemekte fayda var tabi.