İnsanoğlunun sokakları daralıyor her geçen gün. Daha da kısalıyor yolun uzantısı ve hatta yol sayısı azalıyor. Hayattaki amacını sorduğunda bir çocuğa öyle kahramanlık hikayeleri duyamıyorsun artık, “Kahraman olacağım!” demiyor da “Tablet alacağım.” diyor mesela. Kaybediyoruz. Neyimiz var neyimiz yoksa baştan aşağıya kaybediyoruz. Dünya bir gemi ve hızla su alıp batıyor halbuki henüz hiçbir limana değmemiş insanlar var. Batıyoruz… Batan bir geminin içinde nereye seyahat ettiğimizi dahi bilmeden ne kadar çok şeyi erteliyoruz. İşlerimizi erteliyoruz, gönül almalarımızı erteliyoruz, söyleyecek sözlerimizi erteliyoruz, hatta kimliklerimizi bile erteliyoruz. Kendimiz olmayı erteliyoruz, öğrenci/çalışan olmayı erteliyoruz, çoğu zaman ebeveyn olmayı dahi erteliyoruz. Hepsini erteliyoruz ve bir gün artık çok geç kalınmış oluyor. Sonsuzu tam anlamıyla anlamlandıramayan aklımızla sonsuzu yaşamaya kalkıyoruz. Sonra geri dönüp baktığımızda ottan bir hayat görüyoruz. Ne hayata iz bırakabilecek bir işte bulunmuş oluyoruz ne de aşık olup “yaşamış” oluyoruz. Biz insanoğlu 21.yüzyılda yalnızca geç kalmış oluyoruz.