İstanbul’da yaşıyorum ve yaşayan herkes bilir ki, ne derdi biter İstanbul’un ne de tasası.
En çok şikayet ettiğimiz şeylerin en başında trafik geliyordu mesela.
Çok sık kullanmasam da toplu taşımalarda ciddi anlamda işkence gibiydi.
Alışveriş merkezleri, sinemalar, konserler iğne atsan yere düşmeyecek gibiydi.
Caddeler ve meydanlar akın akın insan kaynıyordu.
Ne gündüz kalabalığı bitiyordu İstanbul’un ne de gece.
Oysa şimdi şikayet ettiğimiz çoğu şeye özlüyoruz.
Trafiği özleyeceğim aklımın köşesinden bile geçmezdi.
Yada kalabalık meydanları. Oturacak yer bulamadığımız o cafeleri, restoranları…
Şimdi bırakın trafikte saatlerce beklemeyi, Annemizin pazar sabahı zorla uyandırıp “haydi git 1 ekmek alda gel” dediği zamanları özledik. Yarı uykulu yarı sinirli?
Aslında ne kadar da özgürce yaşıyor muşuz!
Markete, bakkala, fırına gitmek bile özgürlükmüş.
Maskesiz, eldivensiz yaşamak özgürlükmüş.
Mesafesiz yaşamak özgürlükmüş.
Sevdiklerimizle aynı masada oturmak, yemek yemek, kahve içmek, sohbet etmek, özlediğimiz birinin yanına hop deyip gitmek, canımızın çektiğini dışarıda yemek, sahil boyu yürümek, misafir davet etmek, sevdiklerimize sarılmak bunların hepsi birer özgürlükmüş.
Şimdi her şeyden ve herkesten korkar olduk.Sokakta yürümeye, sevdiğimiz insanlardan korkar olduk.
Şimdi markete gidiyoruz, maske, eldiven, koruyucu gözlük tak eve dönüyoruz, tüm kıyafetleri makineye at, aldıklarını yıka, duş al, kapı kolu, armatür, telefon, anahtar, cüzdan her şeyi sil.
Poşetleri koyduğun yeri sil, durmadan sil, hiç durmadan temizle…
Umarım bu süreç en kısa zamanda biter ve bu hastalık dünyamızdan yok olur.
Şikayet ettiğimiz o hayata geri döneriz.
Sevgiyle ve sağlıkla kalın…