Edebiyatta anne öldürmek adettendir. Bunu daha önce yaptım, yapmadım değil; ancak bunu eğlenmek için, alaycı bir dille, ikinci defa okunmayacak biçimde yaptım. Her şeyden nefret etmek, her şeye karşı olmak, her şeyi yerle bir ettiğimi düşlemek o yaşlarımda beni memnun ediyordu. Bu yapmacık, geçici kimliğe hevesle sahip çıkıyordum. Bugün, çok da büyük değilsem de o günkünden çok farklı düşüncelere sahibim. Ayrıca şunu da gördüm: Büyümenin yaşlanmaktan başka en can sıkıcı tarafı, kendi geçtiğin yolların ve köprülerin, büyüdükçe yıkılıp yok olduğunu düşündüğün o yerlerin hala oldukları yerde durduklarını görmek. Yeni gelenlerin de hiç tereddüt etmeksizin oralardan geçmeye can atması… Halbuki orada, köprünün yanı başında, yüzyıllık ağaçların gizlediği daha güvenli bir yol var. Benim göremediğim, onların da göremediği bir yol. Sanırım köprü tamamen yıkılana dek kimse başka bir yol aramayacak. Görünen o ki henüz köprüde hasar dahi yok.
Kağıt üzerinde de olsa annenin üzerine toprak atmak kolay değildir. Çoğu kişi değil bunu yapmak, annelerinin adlarını ölüm kelimesinin yanında anmaktan bile kaçınırlar. Ölümü annelerine yakıştıramıyorlar mıdır, nedir?
Oysa bu birçok yönden faydalı bir egzersiz olabilir.
Örneğin benim gibi biriyseniz, şöyle ki, tamamen hissiz, yaşamayı bilmeyen, çaylak ve beceriksiz bir ruha sahip, amatör bir insansanız, durum ve olaylar karşısındaki kayıtsızlığı yüzünden tuhaf bulunan kimselerden biriyseniz, sürekli ne yapacağınızı ya da nasıl davranacağınızı düşünürsünüz. Gerçi bu düşüncelerin bir sonucu da olmaz; düşünüp bulunabilir fakat öyle yapmak, öyle olmak, öyle davranmak üzerinizde eğreti duracakmış gibi gelir. Yakışıksız bir yaşam. Hiçbir şeyin size yakışmadığı ve asla da yakışmayacağı bir yaşam türü.
Annem nasıl ölecek? Ben o gün nerede, ne yapıyor olacağım? Benim yanımda mı ölecek yoksa ölümüne yetişemeyecek miyim? Bu duruma tanık olmak ya da olmamak bana nasıl hissettirecek? Yazmak isteyecek miyim? Annemin öldüğü anı yazmak için heyecan duyacak mıyım? Kayıtsız insanın yaşamında pek olay olmaz ve nadir anlar gerçekten yazma isteği doğurur.
Benim bu konuyu niçin dert edindiğimi unutuyordum az daha. Evet, bugün annelerimiz öldü. Bu güzel bir cümle. Gerçek bir ilk cümle. Metne bu cümleyle başlayan herkes sayfayı doldurabilir. Sorun şu ki, bu cümle ne edebi bir kaygıyla atılıyor ne de devamı aynı kaygıyla getiriliyor. Hayır. Bu cümle yalnızca acı dilenmek için yazılıyor. Halbuki ben ne onlara ne de annelerine üzülüyorum. Hayır. Ben yalnızca onun bu durum karşısındaki kayıtsızlığına, kayıtsızlığıyla bu durumu nasıl ilgi çekici hale getirebildiğine bakıyorum. Ne yazık ki bu cümlenin atıldığı ilk günden bu yana hayran olunacak kimseye rastlamadım.