Salkımın son üzümüne denk geldi hüznüm. Bir parça ısırdı ve işte o an sen geldin aklına hüznümün. Halbuki ben vazgeçmiş ve unutmuştum. Aslında ikisi de aynı şey değil mi? Unutarak vazgeçmek ya da vazgeçerek unutmak. Notasının son kâğıdına yetişti do re mi. Fa ile keder döken seni seslendirdi. Ben yittim, yitik platonik sen dallarımdan. Çok güzel bir kokusu vardı, çiçek sanıp koklamak cehaletime düşmüştüm nefesinin. Alkışlıyor sana seni seviyorum diyen karga, bet sesinin ter döktüren farenjitinden dem vuruyor üstelik. Sevmesin, karga dahi olsa dahili ihtiyaçlarınca sana postalayıp aşk sesini, o karga sesiyle sana sanatla yutturmasın hakir aşkını. Asıl biçare benim…
Gökyüzünde mavisi çakıra dönüşen hüznün cesaret edebilmek fırsatçılığı hayallerimin peşinden koşuyor. Farz et ki oradasın, odamdan sana ulaşıyor ellerim. Saçlarından bir tel beyaz, gözlerinden bir öpmelik hakla kahverengi çalıyorum. Kahverengi ruj sürmüşüm de matem tüttüren şehrin dipsiz bucaksız teranesiyim sayıyorlar. Ben aşktan bahsetmeyin dedikçe kalbim arasında kaldığım yerden devam ediyor. Şarkının gitar kibarlığı hapşırık krizlerinden öpüyor. Ben notalı sevemem bir daha seni, çok yaşa deme bana; yaşayamam senin için. Çok sitemlerim var, siren sesiyle geliyor kulaklarından tutup beni sana tavana asar gibi asıyor sanırsın.
Haykırmasın hattı düşmeyen tutarsız sevgilerim sana seni, ulaşılamıyor artık lütfen gitme dediğim dualarıma. Gidersen, git!
Cehennem, cennet, Araf'ın haddini bilmez sorumsuz biz yakarışıyla nereye ve nasıl ne şekilde olursa olsun artık gitmiş benden sen…
Dilara AKSOY