12 Ocak 1905’te İstanbul Kadıköy’de doğan ”Hüseyin Nihâl Atsız”, baba tarafından Gümüşhaneye bağlı Torul kazasının Midi köyünde ki Çiftçioğulları ailesine, anne tarafından ise Trabzon’un Kadıoğulları ailesine mensuptur. Deniz güverte Binbaşılığı yapmış babası ”Mehmet Nail beğ’in, bir Deniz Yarbayı kızı olan ”Fatma Zehra hanım” ile evliliğinin üç çocuklarından biridir. Atsız’ın bir kardeşi eğitimci ve yazar olan ”Nejdet Sançar”, diğer kardeşi ise ”Fatma Nezihe Çiftçioğlu’dur”. ”Hüseyin Nihâl Atsız” yirminci yüzyıl Türk düşünce hayatının ve edebiyatının önemli isimlerinden biridir. Adı Türkçülük Ülküsü ile özdeşleşmiştir. Çok sayıda makalesi, romanları ve şiirleri ilede edebiyatımızda kendine özgü bir yeri bulunmaktadır. Yazılarında ki keskin uslûbu, akıcı anlatımı ve Türkçeyi doğru kullanmada ki titizliği örnek olacak niteliktedir. Bilim alanında ki çalışmaları ile sanatçı yönünü kişiliğinde birleştirebilmiş ender şahsiyetler arasındadır. Türkiyenin ”Komünizm, İslamcılık ve Kürtçülük” gibi zararlı fikir akımlarından etkilendiği ve Türklüğün bu üç cepheye karşı savaş verdiği bir ortamda Türk budunu olarak varlığımızı korumanın bir yolunu araştıran Atsız, çok geçmeden kurtuluşun Türk Milliyetçiliğinde yani Türkçülükte olduğunu öğrenmiş ve yaşamının sonuna kadar bu hedefi Türk ırkı üzerinde hakim kılmaya uğraşmıştır. Bu yolda birçok sıkıntılar çekmiş fakat hiçbir zaman yılmamıştır. Birçok kez mahkemelik olmuştur ve çeşitli işkencelere maruz kalmıştır. Tabutluklara yatırılmış, yer altında hapis tutulmuştur. Ve herşeye rağmen düşüncelerini kararlılıkla ve haykırırcasına savunan bir Ülkü eridir. Yazılarında asla kimseden çekinmemiş, doğruları insanlara açık ve net bir şekilde telaffuz etmiştir. Sert uslûbu ve kararlı duruşu her ne kadar Türkçülüğe karşı olanların, çokluklada Türk soylu olmayanların düşmanlıklarına neden olmuşsa da Atsız’ın bir Türk Milliyetçisi gibi başı dik yaşayışında en ufak bir tavize neden olmamıştır. Atsız olgun ve üstün bir kişiliğe, ciddi bir karaktere sahip olduğundan, örnek alınması gereken takdire değer bir dava adamıdır. Geçen yüzyıllar içerisinde de yazar ve şair olan birçok kişi vardı fakat hiçbiri yazı ve şiirleri ile insanları Atsız kadar harekete geçirememiştir. Her ne kadar Atsız’ın yazı ve şiirleri ört pas edilmeye çalışılsada ve sadece bir siyaset adamı olarak gösterilmek istensede o bu gibi durumlardan galip gelmiştir. Atsız’ın yazılarından ve şiirlerinden etkilenen milyonlarca Türk genci Türkçülük bayrağının birer taşıyıcısı olarak hedeflerine bağlı kalmış, baş koydukları yoldan dönmemişlerdir. Atsız hiçbir zaman siyasete girmemiş, yalnızca ömrünü adadığı Türkçülük sevdasını kalemi ile yüceltmeye çalışmıştır. Atsız’a göre Türkçü ; Türk soyunun üstünlüğüne inanmış olan kimsedir. Milli çıkarları şahısların üstünde tutan, milli mukaddesata ve geçmişe saygı gösteren, görev ahlâkı yüksek olan, haksızlıklarla savaşta korkusuz bir insandır. Gününü gün eden menfaatçi bir kimse olamaz. Sert yaşamaktan hoşlanır ve en büyük sertliğide nefsine karşı gösterir. Alçak gönüllü olmaya mecburdur. Ve Türkçüyüm diyen bir kimsenin Türkçülüğün şartlarına riayet etmesi gerekir. Bir Türkçü’de olması gereken nitelikler bunlardır ve aksi iddaa edilemez. Atsız Türkçülük fikrinden ötürü kiminin gözünde ateist, kiminin gözünde faşist olmuştur. Fakat insanlar ne düşünürse düşünsün, o Türkçülük fikrini her geçen gün biraz daha benimsemiş ve gelecek nesil için yazı ve şiirlerini dizelere aks etmiştir. Ve günümüzde de görüyoruz ki Ulu Türkçü ”Hüseyin Nihâl Atsız”ın yaşadığı yirminci yüzyılda attığı temel, bugün bizlerin Türkçülük fikrini öğrenmemiz için yaptığı en büyük uğraştır. Bugün’de Atsız’ın fikirlerini örnek alan Türk gençleri, Türklük sevgisi ile kendilerinden geçmekte, ruhları ile uçup gittikleri Tanrı dağ’ında bir destanı yaşıyormuşcasına esritmektedirler.
”İstek ve inanç her güçlüğü devirir”/Atsız