köşede bir çocuk vardı. üzerinde seneye de giyersin diye fazlasıyla büyük alınmış bir mont ve monta göre daha da büyük olan botlar vardı. arkasında bir şey saklıyordu. sanki annesi gelip, kızacakmış gibi çekingen ve korkak bakıyordu çevreye. Belli ki annesi sevmiyordu kedileri. evet, evet.. kediydi sakladığı. sokağın başından duyuluyordu çığlıkları.
saçları epey dağınık fakat temizdi. sokak çocuğu değildi belli ki. mendil satıyor desem, etrafta herhangi bir mendil ya da mendile ait bir iz yoktu. oynamaya sokağa çıktı desem ip atlayan çocuklar yoktu. hatta yavrucaktan başka çocuk da yoktu.
oturduğum kafedeki her şeyi bıraktım.sanki orada değilmişim gibiydi. uzun zamanadır üzerimde yük olan düşüncelerimden de sıyırmıştı beni bu çocuk. bakışları değişikti çünkü. korku, heyecan, merak, belirsizlik, başarı… bir sürü duygu vardı gözlerinde. acaba az önce ne olmuştu da bu çocuk böyleydi? merak bana kahvemi hızlıca bitirtti. hesabı da ödedim ve çocuğa vermek için birkaç kurabiye aldım. gidip çocukla konuşmaya karar verdim.
köşede öylece duruyordu. belli ki düşünüyordu. arkasını da eliyle yokluyordu ikide bir. az önce olan her neyse onu tahlil ediyor olmalıydı minicik aklıyla.
yürüdüm. adımlarımın sesi bile ilgilendirmiyordu onu. çok heyecanlıydım. yanına geldim kaldırıma oturup selam verdim.
yüksekten düşermişçesine irkildi. çok derindi düşünceleri belli ki.
ne olduğunu sordum. korktu sanki. söylemek istemedi. gülümsedim ve korkmamasını söyledim.
bana annemin olup olmadığını sordu.
”senin bir annen var mı?”
” evet var. Neden?”
”tamam. o zaman öğrenmişsindir.”
”neyi?”
”kedileri sevmeyi.”
”anlamadım?”
”yani annen sana öğretmiştir. kedileri sevmeyi. bizim yurttaki çocuklar sevmiyorlar kediyi, anneleri olmadığını için öğrenememişler çünkü.”
bana arkasındaki kutuyu gösterdi sonra.içinde yaralı, bembeyaz bir yavru kedi vardı.
”bak buna. hepsi o çocukların yüzünden. kartopu (kediye bu adı takmıştı) sadece sevgi istiyordu azcık. ama onlar dövdüler onu. bende alıp kaçtım. onu doktora götürmem gerekiyor.ama gidersem beni yurda geri gönderirler. kartopumu göremem bir daha hem Mora da döver beni kaçtım diye. bir de diğer çocuklar döver kediyi kaçırdım diye.”
”mora kim”
”yurdun annesi. adını bilmiyoruz. görmedik hiç ama temizlikçi hep anlatıyor onu. kötü bir kadınmış.”
”ama görmeden nasıl bilebilirsin kötü olduğunu?”
”yok, temizlikçi, müdür seni çağırdı diye alıp birkaç arkadaşımı götürdü. karanlık bir odaya bırakmış onları. birazdan kapı açılmış ve kötü şeyler olmuş orada. bazı geceler götürüyor çocukları tek tek. neyse, sevmiyorum ben orayı, kaçtım zaten. peki sen? Sen bana yardım edebilir misin? kediyi doktora götür sonra geri getir ama.. ne istersen yaparım.”
”hım. sen nasıl yardım edecekmişsin bana?”
”bilmem. ne istersen.”
”peki sonra ne yapacaksın bu kediyle sokaklarda bir başına?”
”çalışacağım, Kartopuma bakacağım.”
”seni işe almazlar ki.”
”alırlar.”
”çocuksun ama.”
”hayır çocuk değilim. büyüdüm ben..”
”nasıl büyünüyormuş öyle bakalım. ”
”ben sana anlatırım sonra. şimdi kartopunu hastaneye götürelim.”
bu nasıl tatlı bir çocuktu böyle. onları hastaneye götürmek için kalktım..