Yalnız kalplerin oyuncağı olmuş sevdalar, kimsesiz kalmış kalabalıklar ortasında ürkek yürekler. Daha çok başında iken uyandırılmışız o sonsuzluğuna inandığımız hayallerden. Kalpten dile çıkamamış söylenmek istenilenler. Kalemler yüreğin dili olmuş, mürekkepler sesi.. Kâğıtlara dökmüşüz içimizden geçenleri.. Bilememişiz sevmek ne? Cevap verememişiz hakkıyla sevilenin sorularına ki sıkışmış kelimeler kalemle kağıdın kavuştuğu noktaya. Öyle bir sıkışmak ki bu yeri gelince nefes aldırmayan, yeri gelince de gözlere engel olunamayan buruşturmaması için kağıtları. Sahi; gözler görmeli mi illaki sevgiliyi? Yoksa bilsek yeter mi bir yerlerde hayatına devam ettiğini? Bencilliğin gölgesinde yürürken üstüne bastığı kalp kırıklarından çıkan o korkunç gürültüyü duymazdan gelerek yolunda ilerlediğini bilsek yeter mi? Biz başımızı yastığa koyunca üzerimizi örtüp gözlerimizi kapatarak gerçeklerden kaçıp uykunun sıcak kollarına kendimizi bırakamazken, yeter mi? Yeter elbet. Nasibin teslimiyetine gönül vermeyi başarabilenler için yeter de artar bile. Nasıl ki 1 yıl oldu gözlerim onu görmeyeli, içimde gurbet edindim yokluğunu.. Ama zahiri olur ama batıni bilinmez ancak elbet biter bu gurbet de. Zaten gurbet, hasret dediğin nedir ki? Sayılı birkaç gün… Bilinmez kaç olduğu amma velakin çabuk geçer verene kadar biz son soluğu…