İnsan doğduğunda masumdur. Büyüdükçe kirlenir. Kirletilir hatta, hem de neredeyse zorla. Ne kadar çabalarsan çabala o saf, masum duyguların yerini acımasız kötü duygular alır zamanla..
Aklımın erdiğinden bu yana tanışmadığım tek duygu idi nefret. Bunun, içinde büyüdüğüm aile ortamınla mı ilgisi var, hayatla ölüm arasındaki dansıma eşlik eden süreçte yaşadıklarımla mı ilgisi var tam olarak çözebilmiş değilim. Kusur olarak kabul edilebilecek bir çok duyguya sahip olduğum oldu, inatçılık ve kıskançlık gibi mesela..Ama sevgi felsefesi kuvvetli bir insan oldum hep, iyilik, doğruluk, dürüstlük erken yaşlarda işlenmiş karakterime, düşünüyorum da aile içinde hiç kötülüğe şahit olmadım ki ben, tanışmadım doğal olarak insanı yakıp kavuran, insanlıktan çıkartan duygularla. Tanışmayınca gördüğü zaman da tanıyamıyor insan, anlam veremiyor, anlayamıyor, çözemiyor..
Oysa ben hep iyiliğin var olduğu duygularla besledim ruhumu, vicdanla, sabırla, duayla, hatta kendi sahip olduklarımı kaybettim “ihtiyacı var, benim olmasın onun olsun” dediğim için çoğu kez. Canım yandı, yandıkça ağladım, ağladıkça yandım, yandıkça can yakmak istedim inadımla. Sırf can yanmasının nasıl bir duygu olduğunu öğretirim de belki vazgeçer sandıklarım oldu. Çok sonra öğrendim ki can yaktığını bile bile can yakanların, canı yanmazmış..
Hani ” özde iyi bir insan ” derler ya, yokmuş öyle bir şey. Bir insan özünde iyi ise kötülük yapmaz, yapamaz çünkü. Palavra bu “içi başka dışı başka” hikayeleri, insan davranışlarıyla neyi yaşıyor ve yaşatıyor ise tam olarak o. Ya iyi, ya da kötü. Ortası yok..
Onca yıl uğraş dur iyi bir insan olacağım diye, iyi bir insan olarak kalmak için kendine yapılan onca haksızlığa, onca ihanete, onca aldatılmaya karşı diren, yetmedi karşındaki kötülemek yerine kendinde hata ara, tek bir hatan olmadığı halde özür dile, on kere, yüz kere, bin kere..Ne o kötülük düşünmeyecek, kötülük de yakıştırmayacaksın ya, Allah’a yalvar dur sabahlara kadar; “Allahım bana doğru yolu göster” diye..
Gösterdi sağ olsun, hiç farkında olmadım uzun süre gösterdiğinin, meğer o benim yana yakıla isyan ettiğim kaderi yaşatarak gösteriyormuş doğru yolu, kötüden korumaya çalışıyormuş, tıka basa tepiyormuş içime ne kadar da uzun sürmüş, nasıl da inatla direnmişim görmemek için. Yavaş yavaş da olsa, acıta acıta da olsa açılmış gözlerim, kalkmış kara sevda misali gözlerime inen perde..
“Seni kullanamayacağını anladığında değiştin derler” ne doğru sözmüş, kim söylediyse.. Değiştim gerçekten, hem de ” sen o eski saf, masum kız değilsin” diyenlerin sayesinde. Evet değilim, içimde sevgiden çok nefret, güvenden çok güvensizlik, inançtan çok şüphe varsa bugün; yıllar boyu içime ekilen tohumların meyvesini toplamaktan kaçınmak yerine, ortaya çıkan halimi eleştirmek yerine, yarattığın eserden gurur duymalısın şimdi, değil mi..? Kolay olan suçlamaktır, zor olan kendinde aramak. Ama hep kolay avların peşinde koşan insanlar, zoru gördü mü yüzleşmek yerine kaçarlar nedense..
Evet değiştim, sevgiye yer yok artık hayatımda..
Evet değiştim, insanları ağızlarından çıkan sözlere inanarak değil, davranışlarına göre değerlendiriyorum artık. Daha bilinçliyim ve daha bencil. Paylaşmak istemiyorum hayatımı değmeyen insanlarla mesela..
Evet değiştim, gözlerimden ve kulaklarımdan kalbime giden yol önce beynimden geçiyor, geçmekle kalmıyor orada şehirler arası yollarda olduğu gibi bir dinlenme molası veriyor uzunca..
Evet değiştim, namus ve şerefin bazılarının iki dudağı ile iki bacağının arasında ters çalışan bir olgu olduğunu, doğruluğun ve sadakatin ise karakterin ayrılmaz bir parçası olduğu zaman sözlere gerek bırakmadığını biliyorum şimdi..
Kör kütük inanmak yerine, kütüğe kör gibi bakmamak gerektiğini öğrendim sonunda..
Evet değiştim, iyi olan güzel olan tüm duygularımı yitirerek değiştim, artık kin ve nefret besleyebiliyor, sinirli anlarımda dilimle değil kalbimle ah edebiliyorum..
Ortalık yerde çok dile getiremesem de bin türlü küfürü hak ettiğine inandıklarıma sayıp dökebiliyorum zerre pişmanlık duymadan..
Hak veriyorum “karakteri orospu ise annesinin ne günahı var” diyenlere, “erkeğin de orospusu olur” diyenlere yürekten katılıyorum, tanıyorum bir bakışta artık hatta..
Eski halimi zaman zaman özlemiyor da değilim, tipik bir yengeç burcu karakteristiği ile sevgim, sıcaklığım, yumuşaklığım,evcimenliğim..Uzak bir hayal, bir düş gibi artık..
Düş demişken; hayalini kurduğum düşleri de görmüyorum epeydir, gördüklerimi de hatırlamıyorum inat değil mi..
Kendimi suçlamayı, yiyip bitirmeyi, umursamayı hatta hatta inanılmaz bir şekilde gözyaşlarını çıkarttım hayatımdan, cidden en son ne zaman ağladığımı bile hatırlamıyorum o sabahlara kadar ağlayan ben..
Oysa ben büyümek istemiyordum ve kirlenmek..
Ve kirletilmek kin ve nefretle..
Dönüşmek o anlayamadığım garip tür’e..
Yitirmek düşlerimi, galibin kim olduğunu zerre umursamadığım savaşlarda..
Ulaşmak kötülüğe Nirvana’nın zirvesinde..
Birine değer vermekti oysa sevmek, önemsemek, duygularını göstermek.
Hatta demezler miydi hep; ufak tefek kusurları görmemezlikten gelmek idi sevmek..
Gerçek sevgilerin arasına mesafe girmez derlerdi hani ?
Sen, ben olmaz, biz olurdu hani ?
Bir gün son bulsa da hayat, sevecekti yine seni..?
Hani..?