Aynaya baktığımda ben aynı bendim de ruhuma baktığımda başka biriydim artık. Senden sonra çok gün, çok zaman, çok yokluk ve bin türlü alışmak geçmişti benden. Artık ağlamıyordum, ağlamayı bilmediğimden değil elbet; seni gözyaşlarıma layık bulmaktan vazgeçtiğimden… Takip etmiyordum olduğun yerleri, neredesin, kiminlesin, gülüyor musun düşünmüyordum bunları. Acılı şarkılar aşk acısı çeken ergenlerin olmuştu; bana gülmeler ve yeniden doğmalar kalmıştı. Ben de doğabilirmişim yeniden, doğduğumda ağlamak alışkanlığını bırakarak gülerek doğabilirmişim sahiden. Kahkahalarımda aklımda olmadığını ve artık senli günleri istemediğimi fark ettim. Aşk kazasından bin yerimden yaralı hâlde çıkmıştım ya; iyileşiyordum ben de artık. Senden önceki hayatım gibi yine ümit besleyebiliyordum yaşama dair. Seni aramak seni sormak telaşı sarmıyordu ruhumu; aynaya baktığımda aynıydım da ruhum başka bir ruhtu sanki artık. Acıya acıya, dikenlerime bata bata yürüdüğüm yaralı yollarım asfalt dökmüştü çaresizliğime, kapanmıştı umutsuz günlerim. Adil değildi önceleri sensiz olmak, sensiz olmak yaşamın mayasından çalıyordu sanki, eksikti bir yanım, sobelemiyordu hayat mutluluklarımı… Öyle değilmiş, ölmeyi istemiştim ya bir zamanlar; yaşam sahiden sensiz de güzelmiş. Aşk bizim buralara bir daha uğrar mı bilmem, ne de olsa ben kendimle barıştım. El sıkıştım kendimle, gözlerime gözyaşlarımı unutturdum. Şimdi gelsen ne, gelmesen ne…
Seni alır mı gönül kapımdan içeri çetin kış dolu sessiz acılarım? Sevmek bize emanet edilen bir nimet değildi; ben onu sende görmek istemiştim. Sevmek sana yaraşır, bir başkasında çirkin kalır sanmışım.
Sevmeyi güzelleştiren sen değilmişsin, sevmek kendinde güzelmiş. Birbirimizi kırdığımız gönül misafirliğimizde içtiğim aşk çayının hakkı geçmesin üzerime; ben seni ayık halimle unuttum. Yaşananlar bir bir siliniyor aklımdan, bir sen var mıydın ondan bile emin değilim. Bir hayaletsin şimdi, kulağıma gelgitlerini fısıldayan… Medcezir suallerim bile yok artık sana.
Geriye dönüp baktığımda “Çok sevmiştim” cümlemin gizli öznesi oluyorsun; yavaş yavaş kendine kalarak. Yüklemi bendim bu aşkın, özne olmasa ne çıkar? Düşündüm bir başkasıyla olacak olma ihtimalini, “Kaç yaşında evlenir acaba?” diyerek sordum kendime, elini tuttuğunu hayal ettim sevdiğinin. Bana gelirse aşk, sana neden uğramasın ki?
İkimiz de başka niyetlerin hiç açılmamış falıyız. Dokunmuyor birbirimize bizden arta kalan sonbahar, artık başkalarının olabiliriz. Sen; notası eskiyen şarkım; ben seni güftesinde aşk umudu olan sabahlara bağışladım. Kendimi de attım sokaklara, hayatımın aşkına hangi sokakta rastlarsam orada sevmeye alışacağım…
Olmuşla ölmüşe çare yok derler ya hani; sevmemişle unutmuş’a da çare yok. Sen hiç sevmedin, ben çok sevdim ve unuttum. Hangisi daha iyiydi inan ben bunu hiçbir zaman çözemeyeceğim. Hiç sevmemiş olmak mı, sevip de unutmuş olmak mı? Böylelerine, yani benim gibilerine vefasız der aşk kazazedeleri. Varsın olsun…
İki yabancı bile değiliz artık. Bir olan bir yolumuz bile yoktu ki, sen yoluna ben yoluma diyeyim…
Farklı vapurların özlem kokan yanaşmalarıydık; hepsi o. Senden gidenlerle benden gidemeyenler hep farklıydı. Seni sevmiştim diyeyim öyleyse bir kez daha, ağlamıyorum artık.
Sevmiştim ve bittiğini söylüyorum işte. Miş’li geçmiş zamanımın hep yakan tuzlu tarafıydın sen, dört bir yanım denizlerle de çevrili olsa ben yine de senin tuzunda yakmak isterdim gönül telaşlarımı.
Hep sen, ille de sen, yine de sen ol isterdim. Hoşça kal. Kalıyorsan eğer bu vedada; hoşça kal.
Bir gün yeniden sevebilirsem birini, ona senden hiç bahsetmeyeceğim. Sen benim hep gizli öznem olarak kalacaksın, yüklemine anlam yükleyemeyen kaçak öznem…
Kim’i sevdin derlerse ‘hiç’i diyeceğim. Öyle bir hiçti ki, yokluğu bile her şeydi. Yokluğu bile her şeye değerdi. Öyle bir hiçti ki, hiç kimseyi onu sevdiğim gibi sevmedim…
Dilara AKSOY